6 Ekim 2012 Cumartesi

KURBAN RİSALESİ



1- Fihrist
2- Kurbanin ifade ettigi manalar
3- Adem .a.s yaratilisi ve iki oglu
4- Kabil ile Habilin Kissasi
5- Ibrahim a,s, Melekler tarafindan imtihan edilmesi
6- Ibrahima.s. cocuk ile müjdelenmesi
7- Ibrahim a.s. ve Ismail a.s. kurban kissasi
8- Bicagin kesmemesi Ve kocun gelisi
9- Tesrik Tekbirleri
10- Kurbanin fazileti ile alakali büyüklerimizin sözkeri
11- Kevser Süresinin Tefsiri
12- Kevserin Ifade ettigi manalar
13- Kevserin ifade ettigi manalar
14- Kevserin ifade ettigi manalar
15- Kurban islam dininin Sea´irindedndir
16- Kurban islam dininin Sea´irindedndir
17- Kurban nasil kesilir
18- Kurban keserken besmele cekmek
19- kesimin helal olmasi
20- Kurbanin Hükmü
21- Ser´i kesim ve Kurbanin kesilme vakti
22- Kurbanin Nisabi Kurban Kesmek kimlere vacip olur
23- Havace´i asliyye
24- Kurban parasinin tasadduk edilmesi ve Ölen kisiye kurban
25- Kurbanda ortaklik
26- Kurban icin mekruh ve müstehap olan seyler
27- Kurbanin cinsi yasi ve kurban olmasina mani ayiplar
28- Necaset yiyen hayvan ve kurbanin kazasi
29- Kurban olmasi caiz olan hayvanlar
30- Kurban Edilmeleri Caiz Olmayan Hayvanlar
31- Kurbanin Nevileri ve Nezrler
32- Akika kurbani
33- Cesitli Hükümler

 

KURBANIN MANASI

1. Allah'ü Teâlâ inanan kullarına kulluk borcu olarak bedenî, lisânî, kalbî ve mâlî ibadet ve mükellefiyetler yüklemiştir. Her biri Allah’ın rızasını kazanmaya rahmet ve nusretine yakın olmaya ve ahiret hayatında büyük nimet ve yüce derecelere kavuşmamıza vesile olacak mâlî ibadetlerden birisi de kurban kesmektir.
Kurban rızası için, ibâdet niyyeti ile belirli günlerde cins, yaş ve vasıflarını dinimizin tayin ve tesbit buyurduğu hayvanlardan birini kesmektir.

2. Kurban, Yakınlık manasınadır ve kendisi ile Allah’a yaklaşılan şey demektir
Bu itibarla dini manada kurban : ‘Allah ’a yaklaşmak için belirli vakitte kesilen hususi hayvanın adıdır’.
Kurban kesmekten asıl maksat : İlahi emre itaat ve teslimiyetle , Kul’un Allah’a yakınlık kazanmasıdır.
Kurban , Hak yolunda fedakarlığın bir alameti , Cenab-ı hakk’ın verdiği nimetlerın bir
şükranıdır. Bunun neticesi de , bir çok sevaba nail olmak ve nice felaketlerden kurtulmaktır.

3. Kurban bayramında kesilen kurbanın , Din ıstılahındaki adı ‘Udhiye kurbanı’ dır.Fıkıh ilminde kurbanın bu isimle anılması; bayram günlerinde kurbanların umumiyetle Duha vaktinde , yani kuşlukta kesilmiş olmasi sebebiyledir. ( Şir’atül İslam S 218 )

4. Türk dilinde Kurban lafzı , Din ıstılahındaki Udhiye kelimesinin karşılığı olarak kullanılır. Kurban lafzı da , Udhiyye kelimeside Arapçadır. Arapça bir tabir olmakla beraber Kurban lafzı
Türkçemizde çok kullanıldığından , türkçeleşmiş bir kelime olmuştur.

5. Kurban kesmek , İslam Dini’nin temel hükümlerindendir. Bu itibarla bir kimse , kurban kesmek yerine parasını tasadduk edeyim dese , bu caiz olmaz. Kurbanın rüknü , için kanının akıtılmasıdır.( Şir’atül İslam S 218 )

6. Önceki ümmetlerde de meşru olan kurban : Ahir zaman ümmeti için , hicretin ikinci senesinde meşru kılınmıştır. Kurban’nın meşruiyyeti ; kitap ile , sünnet ile , ümmetin icmai ile sabittir.


Kurban Allaha yakın olmak maksadı ile yapılan bir ibadet olup sadece rasülüllah efendimiz zamanında değil insanlığın yaratılışından itibaren vardır.Nitekim

بسم اللَّهِ الرحمن الرحيم

وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةً قَالُواْ أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ 

الدِّمَاء وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُون

7. Cenabu hak Meleklere Ey Meleklerim yer yüzünde bir halife yaratacağım dediği zaman, Melekler ’Yarabbi biz seni tesbih ve takdis ediyoruz yer yüzünde kan dökücü ve yer yüzünde ifsat edici bir varlık mı yaratacaksın ?’ diye itiraz vari bir söz söyledikleri zaman Ey Meleklerim sizin bilmediğinizi ben bilirim buyurmuşdu.(Süre´i Bakara Ayet 30)


ADEM (A.S) VE İKİ OĞLU İLE ALAKALI AYETİ CELİLELER

1. Ondan asırlar sonra halifesinin samimiyetini ve teslimiyyetini meleklere göstermek için kulu Hz. İbrahimin oğlu Hz. İsmaili kurban etme hadisesini zuhur ettirmiştir.Bu husus ile alakalı ayeti celileleri inşaAllah aşağıda zikir edecegiz. Fakat ondan evvel adem a.s. iki oğlu Habil ve Kabil ile alakalı ayeti celileleri anlatıp kurbanın oralardan geldiğinide izaha çalişalım.Cenabu Hak

بسم اللَّهِ الرحمن الرحيم

وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ ابْنَيْ آدَمَ بِالْحَقِّ إِذْ قَرَّبَا قُرْبَانًا فَتُقُبِّلَ مِن أَحَدِهِمَا وَلَمْ يُتَقَبَّلْ مِنَ الآخَرِ قَالَ لَأَقْتُلَنَّكَ قَالَ إِنَّمَا يَتَقَبَّلُ اللّهُ مِنَ الْمُتَّقِينَ

Onlar üzerine Hazreti Ademin iki oğlunun kıssasını oku onlara haber ver,hani ikisi Hazreti Allaha yakın olabilmek için ibadet maksadı ile kurban takdim ettilerde Hz. birininkini kabul edip ikincisininkini kabul etmedide kurbani kabul edilmeyen hased ederek kurban kabul edilen kardeşine seni muhakkak öldürürüm dedide, kurbanı kabul olan, yok hazreti ancak muttekı kullarının kurbanını kabul eder diye cevap verdi.(Süres-i Maide Ayet 27 )

KABİL İLE HABİL’İN KISSASI

1. «Adem (A.s.), bir batında doğan oğlunu, diğer batında doğan kızıyla evlendirirdi. Oğullarından Habil, diğer oğlu Kabil'in bacısıyla evlenmek istedi. Kabil, Habilden büyüktü. Kabil'in bacısı daha güzeldi. Kabil, o kızı kardeşi Habile vermektense kendine alıkoymak istedi. Adem (A.s.), Kabil'e, bacısını Habil'e vermesini emrettiyse de Kabil, bu emri yerine getirmedi. Adem (A.s.), Kabil ile Habil'in birer kurban takdim etmelerini emretti ve hacc için Mekke'ye gitti. Göklerin muhafazası görevini oğullarına vermek istedi, hiç biri kabullenmedi. Dağlarla yerler de bu görevi üstlenmekten kaçındılar. Yalnız Kabil, bu görevi kabullendi.

Adem (A.s.) hacca giderken, Kabil ile Habil, kurbanlarını takdim ettiler. Habil, davar sahibi olduğu için semiz bir koyunu kurban etti. Kabil ise, ekinin kötüsünden bir demeti kurban olarak takdim etti. Gökten bir ateş inerek Habil'in kurbanını yedi, Kabinkini yerinde bıraktı. Kabil buna öfkelenip, Habil'e: "Bacımı nikahlayamassın diye seni öldüreceğim." dedi. Habil de: "Hz. ancak,Allahdan korkanların takdimini kabul eder." dedi. Abdullah b. Amr dediki: "Hz. 'a yemin olsun ki öldürülen, diğerinden daha güçlüydü. Ama utandığından ötürü kardeşine el kaldırmadı.

2. Ebu Cafer el-Bakır, bu olaydan bahsederken şöyle demiştir:
«İki kardeş kurbanlarını takdim ederken, Habil'in kurbanı kabul edilip de Kabil'in ki reddedilirken Adem (A.s.), ikisinin yanında bulunuyordu. Kabil, Adem (A.s.)ma dedi ki: "Habil'in kurbanının kabul, edilmesi senden dolayıdır. Çünkü sen onun için dua ettin, benim için etmedin." Böyle dedikten sonra Kabil'e yaklaşarak hesaplaşmak için başka bir yerde bu¬luşmayı teklif etti ve randevulaştılar.

3. Bir gece Habil, davar otlatmak için çıktığı çölden gelmedi, gecikmişti. Adem (a.s.), kardeşine bakması için Kabil'i gönderdi. Kabil gidip Habil'i gördü. Ona: "Senin kurbanın kabul edilir, benimki kabul edilmez öyle mi?" diye sorunca Habil; "Hz. , ancak sakınanların takdimesini kabul eder." diye cevap verdi. Buna öfkelenen Kabil, yanındaki bir demirle ona vurdu ve öldürdü. Denilir ki: Uyumakta olan Habil'in kafasına bir kaya parçası fırlatarak başını ezdi, Denilir ki: Boğazını şiddetlice sıkarak boğdu; canavar gibi dişiyle paralayıp öldürdü. Ne şekilde öldürdüğünü en iyi bilen Hz. 'tır. .

4. Kabil'in öldürmekle tehdid ettiği Habil demişti ki: «Beni öldürmek üzere elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için sana elimi uzatmam. Çünkü ben, âlemlerin rabbi olan
Hz. 'tan korkarım.
Böyle demesi, Habil'in güzel huylu olduğuna ve Hz. 'tan korktuğuna delâlet eder. Kardeşinin yaptığı kötülüğe misliyle karşılık vermekten uzak durmuştur. Buharî ve Müslim'in sahihlerinde de yer alan bir hadiste Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:«İki Müslüman, kılıçlarıyla birlikte birbirlerinin karşısına çıkarlarsa, ölen de öldürende ateşdedir.


KISSANIN ÖZETİ

1-Adem a.s. iki oğlu Kabil ve Habil kendileri aralarında H.z. Allaha yakın olabilmek maksadı ile birer kurban takdim etmek istediler Habilin koyun sürüsü Kabilinde ziraatı vardi. Habil koyunlarının içersinden Hz. Allaha kurban olabilecek en iyisini ayırdı, Kabilde ziraatından şöyle biraz çörçöp denilebilecek kısımları getirdide semadan gelen bir ateş Habilinkini alıp götürdü yakdı yani kabul etti .Kabilinkini kabul etmedi ve Kabil kendi kurbanının kabul olmadığını görünce kardeşi Habile haset etti ve seni öldürecegim dedi ve öldürdü.
(Tefsiri Kebir Fahreddini Razi)

-Diger rivayete göre Adem (A.s). her batında iki olmak üzere ikiz çocuklari olur. Birisi kız diğeri erkek olurdu.O zamanki şeriate göre aynı batından olanların bir biri ile evlenmesi haramdı evvel gelen sonra gelen ile evlenirdi.Normal olarak Kabilin kardeşi ile Habil, Habilin kardesi ile de Kabil evlenmesi icab ederdi. Amma Kabilin kardeşi güzel olunca, kardeşi ile evlenmek istedide babasi Adem (A.s.)ı dinlemedi. Adem (A.s.) da aranızda kurban adayınız hanginizinki kabul olursa o evlensin dedi ve aralarında kurban ettilerde Habilinki kabul olduda Kabilinki kabul olmadı.Kabil hased ederek kardeşi Habili öldürdü. 
(Tefsiri Kebir Fahreddini Razi)
İbrahim a.s.nin Melekler tarafindan imtihan edilmesi
Cenâb-ı Hakk’a çeşitli vesîleler ile yaklaşılır. Bunlardan biri de keseceğimiz kurbanlarımız ile olmaktadır. Bu derece yüce mânâ ifâde eden kurban ibâdeti, acaba nereden mîrâs kaldı? Bu günler de hangi idrâk ve düşünceyle bayram yapıyoruz?
1. Târih, Peygamber Efendimizin cedd-i âlîsi, Kabe-i Muazzama’nın bânisi, Hz. İbrâhim’in devriydi. Nemrud’un ateşinden kurtulmuş olan Hz. İbrâhim, insanlığı, ’a kul olmaya dâvet ediyordu. Bu uğurda canını ve malını hiçe sayma fedâkârlığını gösteren Hz. İbrâhim, tarafından yeni bir imtihana çekilecekti.
Aradan seneler geçmesine rağmen, evlâdı olmamıştı. Evlat arzusu içinde olduğu bir sırada, melekler Hz. Allaha ‘Yarabbi Halilin İbrahimin kendisi var malı var hanımı var bu kadar meşkuliyyetin içinde sana nasıl halil oldu diye sorar.Cenabu hak´da ben kulumun suretine ve malına bakmam kalbine ve ameline bakarım. Benim halilimin kalbinde benden başkasının sevgisi yoktur buyurdu .İsterseniz gidiniz imtihan ediniz.Cebrail (A.s.) insan suretinde geldi, ozaman İbrahim (A.s.)min 12 bin çoban ve av köpeği vardı hepsinin boynundaki tasmalar altın ve gümüşdendi. Artık ne kadar sürüsünün oldugunu siz düsününüz. İbrahim (A.s.) Şöyle yüksek bir yere çıkmış koyunlarını gözetliyordu.Cebrail (A.s.) selam verdi İbrahim (A.s.) selamı aldıkdan sonra Cebrail (A.s.) bunlar kimin diye sordu. İbrahim (A.s). Hazreti ındır amma benim elimde emanettir dedi.
Cebrail (A.s) bunlardan bir tane bana verirmisin dedi. İbrahim (A.s.) ı bir defa zikir et üçde birini al buyurdu.Melek (Subbuhun guddusun Rabbuna ve Rabbul melaiketi verruhu)diye zikir etti. Üçde birini aldı, bir daha zikir et üçde birinide al dedi melek tekrar zikir etti geri kalan üçde birinide aldı .İbrahim (A.s.) bir daha zikir et hepsini al buyurdu. Melek bir daha zikir etti hepsini aldı. İbrahım (A.s.)bir daha zikir et bende senin kölen olayım buyurdu.
Cenabu hak ‘Ey Cebrail Halilimi nasıl buldun’ dedi. Cebrail (A.s) ‘Yarabbi ne güzel kul ne güzel halil imiş’ dedi.
İbrahim (A.s.) çobanlari çagırdı sürüyü bu müsafirin arkasından sürünüz artık bu mal benim değil sizler dahil hepiniz bunun malısınız buyurunca Cebrail (A.s.) kendisinin melek oldugunu açiğa çikardı ‘Ben meleğim bana lazım değil imtihan için geldim’ dedi.
İbrahim (A.s.) ‘Ben Hz. Allahin haliliyim verdiğim malı geri almam deyince Cenabu hak vahi ederek ‘Ya İbrahim onlari al yolunda infak yap ve vakif eyle dedi ve İbrahim (A.s).da hepsini vakif etti.

2. Hz. İbrâhim’in yanına gelerek sorarlar: “Yâ İbrâhîm! Hz. sana bu kadar nimetler ihsan etmişken, sen bu nimetleri Hz. yolunda hiç düşünmeden harcıyorsun. Kalbine hiç bir şey gelmiyormu diye sormalari üzerine verdigi Cevap düşündürücüdür: “Değil malımı fedâ etmek, bana sâlih bir evlat verse, onu bile yolunda fedâ edebilirim.” İşte bu söz kayda geçmiş.


İBRAHİM (A.S) MIN ÇOCUK İLE MÜJDELENMESİ

1. Evladı olmayan İbrahim (A.s.) O günlerde ‘Ey Rabbim bana salihlerden olacak bir evlad ihsan eyle’ diye dua ediyordu. İşte o sırada aşağıdaki ayeti celilede ifade edildiği gibi melekler gelerek evlad müjdesini verdi.Cenabu hak bu hususu söyle haber veriyor.

بسم اللَّهِ الرحمن الرحيم

وَنَبِّئْهُمْ عَن ضَيْفِ إِبْراَهِيمَ إِذْ دَخَلُواْ عَلَيْهِ فَقَالُواْ سَلامًا قَالَ إِنَّا مِنكُمْ وَجِلُون
 
قَالُواْ لاَ تَوْجَلْ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلامٍ عَلِيمٍ قَالَ أَبَشَّرْتُمُونِي عَلَى أَن مَّسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ

قَالُواْ بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلاَ تَكُن مِّنَ الْقَانِطِينَ قَالَ وَمَن يَقْنَطُ مِن رَّحْمَةِ رَبِّهِ إِلاَّ الضَّآلُّونَ

Onlara İbrahim (A.s.) müsafirlerinden bahis et. O vakitki yanına girdilerde selam dediler,selam verdilerde Ibrahim (A.s.) biz sizden cidden korkuyoruz dedide onlar ‘korkma’ dediler. Biz sana alim bir oğul müjdeliyoruz dediler. İbrahim (A.s.) ‘benimi bir evlad ile müjdeliyorsunuz ?’ bana ihtiyarlık gelip çatmışken, artik beni ne suretle müjdeliyorsunuz dedi. Melekler seni hak ile müjdeledik artik Hz. Allahin rahmetinden ümidini kesme rahmeti ilahiden ancak sapıtanlar ümidini keser dediler. 
(Süre-i Hicir Ayet 51-56)


İBRAHİM (A.S) MIN KURBAN KISSASI

بسم اللَّهِ الرحمن الرحيم

وَقَالَ إِنِّي ذَاهِبٌ إِلَى رَبِّي سَيَهْدِينِ ربِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلِيمٍ فَلَمَّا بَلَغَ 

مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ إِنِّي أَرَى فِي الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانظُرْ مَاذَا تَرَى قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا 

تُؤْمَرُ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ فَلَمَّا أَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَبِينِ وَنَادَيْنَاهُ أَنْ يَا إِبْرَاهِيمُ قَدْ 

صَدَّقْتَ الرُّؤْيَا إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْبَلَاء الْمُبِينُ وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظِيمٍ


1. Aradan uzun yıllar geçmiş, Cenâb-ı Hak Hz. İbrâhim’e sâlih bir evlat ihsan etmişti.
Adı İsmâil’di.
Fakat aradan uzun seneler geçtiğinden Hz. İbrahim daha önce kendisine gelen meleklere konuştuğu sözü (Hz icin oğlumu bile kurban ederim )sözünü zaman içinde unutmuştu.


Hz. İsmâil en sevimli olduğu bir çağa gelmiş ve ihtiyacını görme çağına gelmiş Kabe’i muazzamayı inşa etmiş. Bina tamamlanınca beytullahi hac ve tavaf etmiş. Hac erkanını tamamlayıp ayrıldıkdan sonra terviye günü yani arafe gününden bir gün evvel bir rü´ya gördü. Hz. İbrâhim, yattığı yataktan, “Nezrini yerine getir, Yâ İbrâhim!” nidâsıyla, kalktı. Bu rüyâ acaba ’tan mıydı? Nezri neydi, onu uzun uzun düşündü.Iste bu tereddüdden dolayi bu güne terviye günü denildi.

Ertesi gece, aynı rüyâyı, yeniden gördü. Artık Hz. İbrâhim anladı ve bildi ki, bu rüyâ
Hz. ’tandır. Bildiği için bu güne “Arefe” ismi verildi.
Fakat nezri neydi, onu hatırlayamadı. Bayram akşamı da aynı rüyâyı görünce, nezrini hatırladı. Oğlunu kurban ettiğinin tatbikatını gördü ve bu günede kurban günü dendi.
(Şir’atül İslam S 219)

2. Artık Hz. ’ın emrini yerine getirmesi lâzımdı. Bayram sabahı olunca, Hacer vâlidemizi çağırdı. Oğlu Hz. İsmâil’i hazırlamasını söyledi. Hacer vâlidemiz, Hz. İsmâil’i giydirip, süsledi. Baba oğul, beraberce Minâ istikâmetine doğru yola koyuldular. Fakat nereye gidildiğini, ne evlat ne de annesi biliyordu.

Şeytan bu duruma hayrette kalıp böyle imtihanda hiç görmedim.İbrahim (A.s) bu işide yaparsa ve ben böyle meselede onları caydıramazsam bir daha ebediyyen onlara te´sir edemem ve üzüntümden helak olurum demişti. (Şir’atül İslam S 222.)

3. Hz. İbrâhim’in önüne çıkarak: Yâ İbrâhîm! Böyle bir evlâdı nasıl kesersin? Hiç baba evlâdını kesebilir mi? Hz. İbrâhim, şeytanın sözüne kulak bile vermedi, hiç tereddüt etmeyerek, yerden aldığı taşla şeytânı defetti.

Şeytan durmuyordu. Bu sefer Hâcer vâlidemizin yanına gelerek, onu kandırmaya çalıştı. Fakat Hâcer vâlidemiz verdiği cevabla, teslimiyetin zirvesine varıyordu: “Eğer ’tan böyle bir emir gelmişse, ben de bir anne olarak, bu emre teslim olup, boynumu büküyorum.”Cünkü o bir peygamberdir peygamber yanlış yapmaz dedi.
Şeytan vazgeçmiyordu. Bu defa Hz. İsmâil’in yanına gelip: “Baban seni nereye götürüyor, biliyor musun? Kesmeye götürüyor, kesmeye.” diyerek onu korkutmağa çalıştı.

Hz. İsmâil de, annesinden geri kalmayarak: O benim babamdır. O bir Peygamberdir. Eğer bu emri ’tan almışsa, emri muhakkak yerine getirmesi lâzımdır." cevâbını verdi ve şeytanı taşladı.
Ibrahim a.s. kendine ve evladina vesvese veren Şeytani Mina mevkiinde taşladiığından dolayı aynı mahalde şeytan taşlamak bir sünnet olarak devam etmiş ve ahir zaman peygamberinin şeriatindada yer almıştır.

Sonunda baba oğul işâret olunan yere kadar geldiler. Fakat Hz. İbrâhîm, oğluna nasıl söyleyecekti. Bütün mesele buradaydı. Sonunda: “Ey benim yavrucuğum. Ben, seni, rüyâmda, kesiyor görüyorum. Sen benim bu rüyâma bir bak, ne söylersin.” Hz. İsmâil kıyâmete, kadar gelecek insanlığa ibret olacak şu sözleri söyledi: “Ey babacığım. Sana ’dan ne emr olunmuşsa, onu derhal yerine getir. İnşâAllah beni sabredenlerden bulacaksın.”


Artık baba oğul ’ın hükmünü yerine getirmeye hazırlanmıştı. Bu esnâda Hz. İsmâil: “Babacığım, birkaç ricâm var. Yerine getirmeni istiyorum. Babacıgım ellerimi bagla belki sana eziyet ederim. Yüzümü yere çevir belki yüzüme bakarsında merhamet edersin.
Gömleğimi anneme götür beni hatırlasın. Anneme selâm söyle. Allahin emrine sabir etsin. Beni nasıl kesdiğini ve ellerimi bagladığını söyleme. Ellerinden öptüğümü ilet. Küçük çocukların arasına girmesin. Olur ki, onlara bakıp, beni hatırlar da, ’a isyan edebilir.

Hz. İbrâhim oğlunun isteklerini yerine getirdi. Biraz sonra Hz. İsmâil tekrar: “Ey babacığım, ellerimi ve ayaklarımı çöz. Beni görüyor, melekleri görüyor. Ne isyankâr çocukmuş, babası, bağlamak zorunda kaldı, demesinler.” dedi.

Artık baba oğul, ’ın hükmüne tam teslim olunca, Hz. İbrâhim, Hz. İsmâil’i, şakağı üzerine yatırdı. Bogazına bıçagı koydu, çok şiddetli bir şekilde bıçagi bogazına sürdü. Bu esnâda yerde gökte ne kadar melek varsa secdeye kapanmış: “’ım! Koru İsmâil’ini, Affet İsmâil’ini” diye yalvarıyordu. Hz. da meleklerine(Unzuru ila abdi keyfe yemürrüssikkin alal halki veledihi liecli rizai ve entüm gultüm Etec´alü fiha men yüfsidü fiha ve yesfiküddimae) Yani ‘Ey meleklerim benim kulum İbrahime bakınız benim rızam için oğlunun boğazına bıçagı nasıl sürüyor. Halbuki siz Adem (A.s.)mı yaratacagım zaman yer yüzünde kan dökecek yeryüzünü ifsad edecek birisinimi yaratacaksiniz demiştinizde bende size benim bildiklerimi siz bilmezsiniz demistim’ buyurdu.
(Mev’izei Hasene Kurban bahsi S 186)


BIÇAĞIN KESMEMESİ

1. İbrahim (A.s.) bıcağı İsmail (A.s.)mın boğazına sürünce bıçak kesmedide İsmail (A.s)
‘Ey babacığım benim korktuğum başıma geldi. Evlad sevgisinden dolayı elinin kuvveti kesildi ve beni kesmeye gücün yetmedi’ dedi. İbarahim (A.s.) gadablandı ve bıçağı yandaki taşa vurduda taş ikiye ayrıldı. Dediki ‘Ey bıcak taşı kesiyorsunda eti neden kesmiyorsun.’ Bıçak Hz. ın kudreti ile konuşmaya basladı ‘Ya İbrahim sen kes diyorsun amma Hz. kesme diyor hanginize itaat edecegim. Yoksa kesibde rabbima itaatsizlikmi yapayım’ dedi.

بسم اللَّهِ الرحمن الرحيم

وَنَادَيْنَاهُ أَنْ يَا إِبْرَاهِيمُ قَدْ صَدَّقْتَ الرُّؤْيَا إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْبَلَاء الْمُبِينُ وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظِيمٍ   

2. Ondan asırlar sonra halifesinin samimiyetini ve teslimiyetini meleklere göstermek için kulu İbrahimin oğlu İsmaili kurban etme hadisesini zuhur ettirmiştir. Sonunda onlarda bu imtihanı başarı ile verdikleri anda Adem (A.s.)min oğlu Habilin kesdiği koç kurbanını göndererek koç kurban edilmiştir.


TEŞRİK TEKBİRLERİ

1. Koç inmişti Cebrail (A.s.) İsmail (A.s.)mın kesildiğini görünce Allahü Tealaya taazim icin (ü ekber ü ekber) diye tekbir getirdi. İbrahim (A.s.) da (La ilahe illelallah'ü vellahü ekber)dedi .İsmail (A.s.) da (Allah'ü ekber velillahilhamd )diye Allaha hamdü ve sena etti. Ve onlardan bir sünnet olarak tekbir bize vacib olmuştur.

2. Işte her Arefe günü sabah namazından başlayıp bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar her farz namazın selamından sonra okunan TEŞRİK TEKBİRLERİ.nin ilk söylenişi böyle mütis bir tabloda olmuş ve tamamı mübarek agizdan terennüm etmiştir.
Sonra Cebrail (A.s).min tebliği ile ve peygamberimizin sünneti olarak kiyamete kadar her kurban bayramında bu tekbirler bütün mü´minler tarafindan feyizle bereketle okunur olmustur.

3. Teşrik tekbirleri namaz kılmakla mükellef her müslüman için vacibtir. Bu hususda erkek, kadin,müsafir,mukim,köylü,sehirli,cemaatle kılan veya yalnız kılan ,hepsi müsavidir.
Bu cihetle kurban kesmiş olsun olmasiın her müslümanin bu 23 vaktin farz namazlarının sonunda bu tekbirleri ara vermeden okumasi şarttir.
Selamdan sonra hemen tekbir getirilir. Unutulurda sonra hatırlanırsa daha yerinden kalkmadan ve mescidden çıkmadan ve dünya kelami konuşmadan tekbir getirmek lazimdir. (Nimetül islam)

Not:
Tehlike ve felaket anlarinda okunmasi tavsiye edilen bu tekbirler dostlarinin notlarinda ayrica zelzelenin fireni olarak tanitilmakdadir.Bu bakimdan zelzele aninda bu tekbirleri okumak lazimdir.


KURBAN FAZİLETİ İLE ALAKALI BÜYÜKLERİMİZİN MÜBAREK SÖZLERİ

1. İbrahim (A.s.) oğlu Hz. İsmaili kurban etmek gibi büyük bir imtihana tabi tutulmuştur. Muhyiddini-arabi Hz.leri fütühatinda ve daha bir cok ekabir küsüfati sahihalarinda bu imtihani şöyle izah etmişlerdir. İbrahim (A.s) ta alemi ezelde kendisine bir evlad verildigi takdirde onu rızai ilahi için kurban edeceğini nezr etmiş bu nezrini alemi dünyada tekrarladıkdan sonra aradan gecen zaman icinde unutmuş. Hz. Mevlada kendisini ruya vasıtası ile ikaz buyurunca oğlu Hz. İsmail’e hitaben

قَالَ يَا بُنَيَّ إِنِّي أَرَى فِي الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانظُرْ مَاذَا تَرَى

Yavrum dedi ‘Ben rüyamda görüyorumki seni kesiyorum.bak artık sen ne dersin’.
 Oğlu Hz. İsmail

قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ

Ey babacıgım dedi ‘ne emir olunursan yap inşaAllah beni sabr edenlerden bulacaksin. muhakkakki açik bir bela ve parlak bir imtihandir’. ‘Ey yirminci asrın insanları vahşet devri diye vasiflandırılan o asırlarda bakınız itaatullahda olan müminler ne kadar medeni imişler şimdi böyle bir baba ve böyle bir oğlu nerede bulabilirsiniz’.


2. Hadisi şerifde Peygamber efendimiz(s.a.v) ‘Belaların en şiddetlisi evvela peygamberlere sonra derecelerine göre evliyaullaha gelir buyurmuşlardır’.
Bu hadisi şerifin tefsirinde S.H.Tunahan efendi hazretleri ‘ Kurban Cenabu hakkin kullarina büyük bir imtihanıdır. Bu imtihanların en büyügünü enbiya-i uzam vermiştir. Bütün nebilerin verdigi imtihanların en muazzamınıda Rasülüllah (s.a.v) efendimiz vermiştir. Nitekim İbrahim (A.s.)min bu imtihanına mukabil Peygamber (s.a.v) efendimizinde hanedanindan 170 kişinin şehid olacagını bilmesi ve bunu kabul etmesi ki bu bir sirri kader işi olup belki onlarin makami mahmudda ve maiyyeti Hz. Rasülüllahda olabilmeleri içindir’.Buyurmuşlardır. (Ziya Songuroğlu Notları)
Muhterem Mü’minler!
Yukarıda fazîletini ve keyfiyyetini kısaca îzah etmeye çalıştığımız kurban ibâdeti ile alâkalı hususlarda, meselenin ehemmiyetini müdrik, şuurlu her mü’mine düşen vazîfe; maddi ve manevi hayatımız için çok büyük ehemmiyet arz eden kurbanı; mümkün olduğu nisbette kesmemenin değil, kesmenin yollarını aramaktır. Bu vecibeyi yerine getirmek için imkanlarımızı zorlamak icab eder.

Büyük dostları, Evliyâullâh; bu hususta çok ihtiyatlı hareket etmişler ve insanlara işin ehemmiyetini beyân etmişlerdir. Hattâ Süleyman Hilmi Tunahan efendi hazretleri de, talebelerine ve etrâfındakilere; Eğer bir kimse bir sene içerisinde borcunu ödeyebilecek durumda ise, borç para alıp yinede bu kurban ibâdetini ifâ etmesinin daha güzel ve kendisi için madden ve manen çok menfaatli olacağını ehemmiyetle tavsiye ve telkîn buyurmuşlardır.
Yine Süleyman Hilmi Tunahan efendi hazretleri kurban ibadetinin ehemmiyetini beyan sadedinde buyurmuşlardır ki:
1-Kurban kesmek gadab-ı ilâhîyi söndürür
2-Rızâ-i ilâhîyi celbeder.
3-Kurban çok kesilen bir memlekette harb olmaz.
4-Eğer bir insan hali vakti yerinde olup da kurban kesmezse, Hz (cc) kurbandan akacak kanı onun ya kendinden veya çoluk-çocuğundan veya malindan ticaretinden servetinden varlıgından mutlaka bir kan çikaracaktır.
5-Kurbanda çoluk çocuk ve fakir ve fukara icin umumi bir maslahat ve mutlak bir menfeat vardir. Şu sözümü isterseniz defterinize not edin. Sağ olurda bir daha ki sene gelirsem sorarım anlatırsınız. Doktorlar bıçaklarını bilemiş, ameliyat masası başında kurban kesmeyen insanları bekliyor. Kurbanda umûmî bir maslahat ve mutlak bir menfaat vardır. Kurban bayramında afv-ı umûmî tecellî eder”. (Ziya Sunguroglu notları)

KEVSER SURESİNİN TEFSİRİ

Kurban mali bir ibadet olup Cenab-ı Hakkın rızasını kazanmak için kesilir. Kurban Hanefi mezhebine göre vaciptir. Çünkü ü teala Kevser süresinin ikinci ayetinde

بسم اللَّهِ الرحمن الرحيم

إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ    فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ    إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْأَبْتَرُ

“Rabbin için namaz kıl, kurban kes” buyurmaktadır
Kurban" Fıkıhta (Udhiye) demektir. Bu "ümniye" veznindedir. "Kaziyye vezninde dâhiye" de denir. Bayram günleri kesilen, hayvanın ismidir.
Biz buna kurban diyoruz. "Uhdiye" nin çoğulu "Adâhi" , Dahiyenin çoğulu da "dahâyâ" gelir.
Kurban kesmeye tadhiye denir ki: İbadet ve tâat niyetiyle, belli vakitte belirli hayvanı, boğazlamaktan ibarettir. Buna zebh ve nahr da denir.
Belirli hayvandan maksat; koyun, keçi, sığır ve deve gibi şer'an kurban edilmesi caiz olan hayvanlardır. Belli vakitten maksat, kurban bayramı gün¬leridir. Kurbanın hükmü dünya'da bir vacibi yerine getirmek, âhirette sevap kazanmaktır. Sebebi ise vakittir. Vakit tekrar ettikçe kurban kesmenin vücubu da tekerrür eder. (Sünen-i Ebu Davud 10/453)

SEBEBİ NÜZÜLÜ

بسم اللَّهِ الرحمن الرحيم
قال ابن عباس: نزلت في العاص وذلك أنه رأى رسول الله صلى الله عليه وسلم يخرج من المسجد وهو يدخل فالتقيا عند باب بني سهم وتحدثا وأناس من صناديد قريش في المسجد

جلوس فما دخل العاص قالوا له: من الذي كنت تحدث قال: ذاك الأبتر يعني النبي صلوات الله وسلامه عليه وكان قد توفي قبل ذلك عبد الله بن رسول الله صلى الله عليه وسلم وكان من خديجة وكانوا يسمون من ليس له ابن أبتر فأنزل الله تعالى هذه السورة.
(Esbabı Nuzul)
1-Hazret-i peygamberimizin erkek evladı Hazret-i kasım vefat ettiğinde ve daha sonra diğer erkek evlatlari da fazla yaşamadığından , azılı müşriklerden Ebu Cehil , As ibni Vail ve Yahudi Hahamlarından Ka’b bin Eşref gibi bazı nasipsizlerin , kendisine: ‘nesli kesik’ anlamında ‘Ebter’ demeleri üzerine Hazret-i , bu sure-i celile’yi inzal buyurarak münkirlere cevap vermiş ve mahzun olan Resulü’nün mübarek kalbini teselli etmiştir.
İmandan nasibi olmayan müşrikler; yüce peygamberin erkek evlatları Kasım
Abdullah ve İbrahim Hazeratınınn vefat etmesiyle , neslinin de kesileceğini ve adının ve şanının unutulacağını hayal etmişlerdi.
Halbuki , nice nesillerden kendisine tabi olan milyarlarca Müslüman ve bu Müslümanların asırlardır doldurduğu başta Haremeyn olmak üzere , küre-i arzın her tarafındaki milyonlarca mescit , işte bu sure-i celile’nin bereketi ve açık bir mucizesi olmuştur.
Denilmiş oluyor ki : Resulüm Ey Muhammed! Müşriklerin söylediklerine sakın mahzun olma! Zira , senin adın , kainat durdukça en yükseklerde olacak. Milyarlarca Müslümanın dilinde senin fazl-u kıymetin terennüm edilecek. Kıyamete kadar , hep senin getirdiğin din ve senin sünnetin anılacak , mahşerde de , büyük şefaat hakkı sana nasip olacak.

Senin neslin , dünya durdukça devam edecek ve en yüce duygularla yad edilecektir. Amma sana ‘Nesli kesildi’ diyen hainlerin , dünyada ancak hainlikleri anılacak ve ebedi alemde çekecekleri sonsuz azap baki kalacak. Onların dünyada değil nesilleri , izi bile kalmayacak.
Gerçekten de, Kur’an’ın bu mucize ifadeleri muktezasınca Hz. Peygamber’ in (s.a) mübarek nesli, muhterem kerimesi Hz. Fatıma’nın evlatları ile ve etbaı da, milyonlarca ümmeti ile, bu güne kadar devam etmiş ve kıyamete kadar devam edecektir.


KEVSER SURESİNİN İFADE ETTİĞİ MANALAR

1. Kevser Sure-i celilesi ile, bu manalar bildirildiği gibi, KEVSER kelimesinin ifadesiyle ayrıca Hazret-i Peygamber Aleyhisselam’a çok büyük hayırlar ve nimetler ihsan edildiği de, müjdelenmiştir. Bu nimetler,
Kevser kelimesinin taşıdığı manadan anlaşılmakta olup, tefsirlerde etraflıca açıklanmıştır...

Ayet-i kerimede:
Rabbının Kevser nimetine ve bütün nimetlerine teşekkür olmak üzere ’’namaz kıl ve kurban kesiver’’
Denilmiş olmakla, bu sure-i celile’nin delaleti ile bayram namazı kılmak ve kurban kesmek, vacip olmuştur.
Hazret-i peygamberimize olan emir, ümmetine de emir olduğundan bu Hükme göre, bütün mü’minler için, bayram namazı kılmak ve kurban esmak vacıbtır.

2. Elmalılı tefsirinde kaydedildiği üzere: Kurban kesmek, vitir namazı gibi, itikaden vacip ve amelen farzdır.

3. Hidaye ve sair fıkıh kitablarında Udhiyye kurbanına dair şu hadis-i şeriflerle de istidlal edilmistir.
-Ahmed bin Hambel ve ibni Mace’nin rivayetlerine üzere :
‘Maldan bir imkan bulup da Udhiyye kurbanı kesmeyen, bizim
Mescidlerimize yaklaşmasın ’

-Ve yine:Udhiyye kurbanı kesiniz çünkü o babanız İbrahimin aleyhisselam’ın
Sünnetidir’’ buyurulmuştur.

4. Kütüb-i Siteden Tirmizide kaydedildiği üzere :
Udhiyye kurbanı vacib midir’’ diye bir kişi Abdullah bin Ömer RadıyAllahü anhümadan sordu, O da:
Resulullah sallellahu aleyhi vesellem, Udhiyye kurbanı kesti Müslümanlar da kesti’’ dedi.
Adam yine sualini tekrar etti, o da :
Anlamıyor musun...?Resulullah sallellahu aleyhi vesellem, Udhiyye Kurbanı kesti müsümanlar da kesti dedi.
Tirmizi der ki: bu hadis hasendir sahihtir. Halen ehl-i ilm indinde amel
Bunun üzerinedir. Udhiyye, farz değil lakin Resulullah’ın sünnetlerinden
Bir sünnettir.
Yine Tirmizi’ de Abdullah bin Ömer’ den:
’’Resulullah Medine-i münevvere’de on sene ikamet etti, hep
Udhiyye kurbanı yapıyordu’’.

5. Bunlar gösteriyor ki kurban bayramı namazından sonra kurban kesmek
Resulullah’ın fiil ve emriyle sabit olmuştur, Hazret-i peygamber’e farz
Olmakla beraber ümmeti için farz kılınmış, onun asla terk etmediği ve
Bayram namazından evvel kesilmesini kafi görmediği bir sünnet olarak
Tekerrur etmiştir.

Böyle bir sünnet ise, dinden temel esaslardan olarak tarikat-ı mesluke
Olmuş ma’nasına bir sünnettir ki, farzın benzeri demektir.

Onun için İmam-ı A’zam Ebu Hanife Hazretlernin: ’’Kurban farzdır’’
Dediğini bile kaydetmiştir.

6. Ashab-ı kiramın büyüklerinden Zeyd bin Erkam RadiyAllahu anh’ın,
Resulullah sellellahu aleyhi vesellem efendimiz:

‘’ Ya Resulellah! Şu kesilen kurbanlar neyi ifade ediyor?’’ süaline
Resulullah efendimiz:
’Babanız İbrahim aleyisselam’ın sünnetidir ’’ cevabını verdi.
Peki o sünnetten bize ne gibi faydalar verdır, diye sorunca Resulullah
aleyhisselam :’Her kılına bedel bir sevap vardır’’ buyurdu .

7. Kevser suresındeki ayet-i kerime:Lırabbıke
şeklinde ’’lam’’ ile gelmiştir ki: ’’Rabbin için Namaz kıl ve Kurban kes’’ cümlesinde, ’’Lam’’ harfi : ‘’Rabbin için’’ manasını ifade etmektedir ve şöyle demek olur:

’’O halde Ey Resulüm! Sen, o müşriklerin ve inkarcıların ve riyakar gösterişçilerin aksine olarak; O seni yaratan, yeiştiren ve sana KEVSER’i veren, Kerim Rabbının rızası için, ona ihlaslı olarak namaz kıl ve kurban kes’’

8. Namaz kılmakla beraber, Kurban da kes. Kıymetli canlı mallardan ve Hususiyle DEVE gibi iri bedenlerden sırf Rabbının adına hayır için kurban Kes.
Kesıver :Artık ondan hem kendiniz yeyin, hem de yoksula, fakire yedirin. Kanaat edip, iste meyen fakire de, isteyen fakire de yedirin. Ayet-i kerimelerinin hükümce: ’Muhtaç olanlara ikram edin!’’ buyurmuştur.

Yani denilmiştir ki:
Fiil olarak tahdis-i nimet eyle, nimeti an ve şükrünü fiilen dile getir. Böylece, Rabbının sayısız kerem ve ihsanını duyur, insanları sevindir.ve kurbanlıkların insan namına feda olarak kabul edilmiş olmasindan dolayi bayram yap.

9. Ayet-i kerimede ifade edilen ’’Rabbın için kurban kes’’ emri, Kurbanın ,Allah için olmayan namaz, namaz olmayacağı gibi, için Kesilmeyen kurban da, kurban olmaz.

10. Samimiyetle kılınan bir namaz, ’a şükrün; kalbi, lisani ve bedeni
Her çeşidini içine almakla beraber, namaz; malı ibadet ve fedakarlığı
ihtiva etmediğinden, KEVSER nimetine teşekkür noktasında sadece
namaz ile yetinilmeyip, onunla birlikte çok önemli bir mali fedakarlık olan Kurban da zikredilmiştir.

11. Şunu da bilmek lazımdır ki, kurban kesmek, zekat ve fıtır sadakası gibi hayırlardan daha fazla fedakarlık ifade eden bir ibadettir. Onun için Kurban kesme hususunda mali nisap ve kudret-i mümekkine Şart olmakla beraber, zekat gibi ’’kudret-i müyessire’’ = yani yüksek mertebede kudret ve zenginlik şart değildir.

12. Bu itibarla, kurbanda; parası olmayan aileler bile, kendinilerinde ileride ödeme gücü görebiliyorsa, borç para alıp kurban kesmeleri uygun olur.
Bilhassa zamanımızda bir çok insanlar, ihtiyaçlarını çok defa borçlanarak temin etmektedirler.Nice müslümanlar.
Paraları olmadığı halde, bir anda Hoşlarına giden lüks ve pahalı eşyaları
borç ile almaktan hiç çekinmediği, Bilinen bir gerçektir.
Bunlar nazara alındığında, zamanımızda bir kurbanın aile bütçesine Mühim bir külfet getirmediği ve üstelik çoluk çocuğu, doyasıya et yiyerek Bayram yapacağı da düşünülürse hakiki mü’minler kurban kesmeyi, asla İhmal etmezler.

13. Kurban kesmek, kevser nimetini kazanmaya da vesiledir. Kevser’in Hem dünya ve hem de ahiret tarafı vardır ki bu nimetlere, ancak kurban Kesenlerin nail olacağına, ayeti kerimede işaret edilmektedir.
KEVSER: Esasen çokluk demektir. Burada, çok nimet anlamındadır ,

14. Kevser’in : hayr-ı kesir yani, dünyada ve ahirette pek çok hayır, Demek olduğu şüphesizdir
Bu itibarla Kevser, ’’Hayır-i kesir’’ demek Olan HİKMET’in en yüksek derecesidir.

Hususu ile ’ın yüce kelamında bu çok hayır manasının KEVSER adıyla anılmasından çokluğun katinda ebedi ve sonsuz bir çokluk olduğu anlaşılır.

15. Kevserin diğer hususi manalarida vardir. Şöyleki, çok nimet manasi ile kevser Hazreti Peygamberin ümmetinin çokluğu ve ümmetinin alimlerinin çokluğu ve Hazreti Fatimadan devam eden evladlarinin çokluğu, Miracda mazhar olduğu mevhibeler ve mahşerde şefaatinin büyüklüğü ve çokluğu gibi manalarıda içine almaktadir.
Ayrica bilhassa cennetde Hazreti Peygamberimize ve onun ümmetine verilen kevser havuzunuda ifade ediyorki cennetin bütün irmaklari o havuzdan şubelere ayrılır.
(Elmali Tefsiri 9-513)


KURBAN, İSLÂM DİNİNİN ŞEÂİRİNDENDİR

1. Cenâb-ı Hakk, Kevser Sûresinde, “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” buyuruyor. Bu âyet-i kerimedeki “namaz”dan maksat bayram namazı, “kesmek”ten kasıt da, kurban kesme günlerinde kesilen hayvanlardı. Zirâ Cenâb-ı Hakk, Kevser süresinin ikinci âyetinde “Rabbın için namaz kıl, kurban kes” buyurmaktadır.Ayet-i Kerimede geçen (venhar) kelimesi emirdir. Ancak zanni delil ile sabit olduğu için kurban ibadetinin hükmü vacibtir.
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde: “Kimin mâli imkânları müsait olur da kurban kesmezse, sakın bizim namazgâhımıza yaklaşmasın” buyurmuşlardır.
Bu niyyetler ile ifâ edilen kurban ibadetinin dünyevi ve uhrevi birçok fâidesi vardır. Bu hususta Peygamber Efendimiz(s.a.v): “Kim gönül hoşluğu ile, (’tan) sevap ümid ederek kurban keserse, (o kurban) o kimse için, ateşten (koruyan) bir perde olur: buyurmaktadırlar
2. Hz Ali (ra) Efendimiz’den şöyle rivâyet olunmuştur ki: “Bir kimse evinden kurbanlık almak için çıksa, o kimsenin her adımı için on sevap yazılır, on günahı silinir ve o kimseye on derece verilir. Almak için konuştuğu zaman o kimsenin sözleri tesbih olur. O kurbanın parasını verdiğinde, her bir dirhem için yedi yüz hasene yazılır. Kurban yatırılıp kesilince, kesildiği yerden yedi kat yere varıncaya kadar ne varsa hepsi o kimse için istiğfar ederler. Kanı aktığı zaman Rabbülâlemiyn her damlasından on melek halk eder. O melekler kıyamete kadar o kimse için istiğfar eder. Verdiği etin her lokması için Hak Teâlâ İsmâil (A.s)’ın evlatlarından bir köle azad etmiş sevabını verir
”Rasulullah (sav) efendimiz de “Kimin için mal genişliği olur da kurban kesmezse sakın bizim namazgahımıza yaklaşmasın buyurmuşlardır. (Feyzül kadir c.6 s.208)
Hadisi şerifte beyan olunan “Bizim musallamıza yaklaşmasın” diye vaîd (korkutucu ifade) ancak vacipler için vaki olur.
3. Kurban bir çok esrarı ihtiva eden faziletli bir ibadettir. Kurban rızası için yapılan bir fedakarlık olup yüce Rabbimizin verdiği nimetlere şükür, dünyevi ve uhrevi bela ve musibetlere kalkandır.
Nitekim Rasulullah (sav) efendimiz bir hadisi şeriflerinde “Kim gönül hoşluğu ile ’ tan sevap umarak kurbanını keserse onun için kendisini ateşten koruyan bir perde olur.” Buyurmuşlardır. (Ettirğib Etterhib c.2 s.155)

4. Sünnette de kurbanla alâkalı birçok delil vardır. Müslim (r.h.)’in Hz. Enes (r.a.)’den yapmış olduğu rivâyet bunlardan birisidir: “Resûlüllah (s.a.v.), beyazı siyahından çok, boynuzlu, iki koç kurban etti. Onun; ayağını hayvanın yanlarına koyduğunu, Bismillah deyip tekbir getirerek eliyle onları kestiğini gördüm.” (Kitâbü’l-Edâhî, 17; Buhârî, K. Edâhî, 9)

5. Bir diğeri de Hz. Âişe (r.anhâ) vâlidemizin rivâyet etmiş oldukları şu hadîs-i şeriftir: “Âdemoğlu, kurban bayramı gününde kan akıtmaktan daha sevimli bir amelle Allâh’a yaklaşabilmiş değildir. Kanını akıttığı hayvan, kıyâmet günü boynuzları, çatal tırnakları ve kılları ile gelecektir. Akan kan yere düşmeden önce, Teâlâ katında yüksek bir makama ulaşır. Bu bakımdan kurbanlarınızı gönül hoşluğu ile kesiniz.”
(İ. Mâlik, Muvatta’, Kur’an 24; Tirmizî, Edâhî, 1; İbn-i Mâce, Edâhî, 3)

6. Kurban gadabı ilahiye’ yi söndürüp rızayı ilahiye’ yi celbeder. Çok kurban kesilen memlekette harp olmaz. Kurban kesecek mali gücü olduğu halde kesmezse muhakkak o kişinin ya kendisinden veya çoluk çocuğundan veya malından mutlaka bir kan akar. Kurban bayramında umumi af tecelli eder. Kurbanda çoluk çocuk ve fukara için umumi bir menfaat vardır. (Ziya Sunguroğlu’nun notlarından)

7. Kurban vecîbesinin yerine getirilmesi; hak yolundaki fedâkârlığın bir nişânesi, Teâlâ’nın verdiği nimetlere karşı kulun bir şükrânesidir. Ayrıca günahların bağışlanmasını dilemektir. Bunların neticesi olarak da sevâba nâil olmak ve bir takım belâlardan korunmaktır. Velhâsıl kurbanın meşrûiyeti; dînî, ahlâkî, ictimâî bir takım hikmetlere, maslahatlara istinat eder, dayanır. Bunu takdir etmeyecek bir akıl sahibi tasavvur olunamaz. (Büyük İslâm İlmihâli S. 410)

بسم اللَّهِ الرحمن الرحيم

لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ فِي أَيَّامٍ مَّعْلُومَاتٍ عَلَى مَا رَزَقَهُم مِّن بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ

فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْبَائِسَ الْفَقِيرَ

8. Kendilerine aid olan bir çok dünyevi ve uhrevi menfaatlerini hazırlasınlar şahid olsunlar. Dünyevi menfaat, ın şeairini müşahede irfani ahlaki ve ticari içtimaı bir takim menfaatdir. Uhrevi menfaat ise mağfireti ilahi ve Hz. Allahin rızasıdır.
Kendilerini rızıklandırdıgı en’ami behime üzerine malüm günlerde Hz. Allahin ismini zikir etsinler yani ‘Bismillahi ü ekber’ diyerek kurban kessinler ve kesdikleri kurbandan yesinler muhtaç olan fakirlere yedirsinler buyurulmuştur. (Süre’i Hac Ayet 28)

Not:
Burada malüm günler İmamı Azam ve İmamı Şafii Hazretlerine göre zilhiccenin on günü olduğuna kail olmuşlardırki . Bu suretle bu eyyamı malümatın kurbana zarf olması kurban bayramı günü olan onuncu günü itibarı ile dir . Halbuki kurban bayramının yalnız birinci günü değil ikinci ve üçüncü günleride kesilebileceğinden bu üç gün eyyami nahr olarak
ad edilir.
9. Bu ayeti celilede ve diğer ayeti celilelerde (فَكُلُوا مِنْهَا)emri yani yeyiniz emri ibaha ifade ederken yani yemek mübah olurken (وَأَطْعِمُوا الْبَائِسَ الْفَقِيرَ)emri yani fakirlere yediriniz emri vücüb ifade etmektedir. Bütün müfessirler bu hususda ittifak etmişlerdir.

بسم اللَّهِ الرحمن الرحيم

وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُم مِّن شَعَائِرِ اللَّهِ لَكُمْ فِيهَا خَيْرٌ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهَا صَوَافَّ فَإِذَا وَجَبَتْ

 جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْقَانِعَ وَالْمُعْتَرَّ كَذَلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُ

O gövdeli gösterişli develeri sizin icin Hz. Allahin şeairinden kıldık yani Hz. Allahin size teşri ettiği dinin tecelliyyatını iş’ar için alaiminden kildik. Sizin için onlarda hayır vardır. Dini ve dünyevi menfaat vardir. Binaen aleyh onlar dikili iken yani ayakda iken Hz. Allahin ismini üzerlerine zikir ederek kurban kesiniz. Yanlari üstüne düsünce yani kesildikden sonra artik onlardan yeyiniz ve kanaatkarlara ve dilenen fakirlere yediriniz. Biz böylece o hayvanları sizin menfaatiniza musahhar kıldık ümid edilirki şükür edersiniz. buyurulmakdadir. (Süre’i Hac Ayet 36)

10. Yine bu ayeti celilede yemek mübah yedirme emri ise vücüb ifade etmekdedir.

بسم اللَّهِ الرحمن الرحيم

لَن يَنَالَ اللَّهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَاؤُهَا وَلَكِن يَنَالُهُ التَّقْوَى مِنكُمْ كَذَلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوا اللَّهَ عَلَى 

مَا هَدَاكُمْ وَبَشِّرِ الْمُحْسِنِينَ
O kurbanlık hayvanların ne etleri ne kanları Hz. Allaha ulaşmaz ancak Hz. Allaha sizden takvanız ulaşir buyurmakla sizin maneviyyatınızdan gelen kalblerinizi Hz. Allahin emrine imtisal, tazime ve ona ihlas ile yaklaşmaya davet eden takvanızdırki Hz. katında kabul ve karın olan ve rizaya nail olur. (Süre’i Hac Ayet 37)


KURBAN NASIL KESİLİR?

Kurban kesecek müslüman, kurbanlık hayvanı incitmeden eziyyet vermeden sol tarafı üzerine kıbleye karşı yatırır. Ayaklarindan üçü bağlanir. Üste kalan sag arka ayağı baglanmaz. Büyük baş hayvanlarda güçlük halinde hepsi baglanır..
Bir hayvanın meşru bir şekilde kesilmiş olmasi için nefes borusu ve yemek içmek borusu ile boynunun iki yaninda bulunan ve şah damarı denilen iki kan damarını kesmek sureti ile bogazlanması lazımdır.Bu dört damarı kesmek sünnetdir.
Bunlardan hangisi olursa olsun üçünün kesilmesi İmamı Azam Hz.lerine göre kafidir. İmamı Ebu Yusufa göre nefes borusu ve yemek borusu ve o iki damardan biri kesilmelidir.

Imamı Muhammede göre de bu dört şeyden herbirinin ekserisi kesilmiş bulunmalıdır.
Kesilen herhangi bir hayvanın canı çıkmadan murdar iliğini kesmek yanlıştır mekruhdur. Cabuk canı çıkıin diye yapılan bu hareket hayvana çok şiddetli acı vereceğinden kesim yapılınca kani iyice akıp izdirabı sakinleşinceye kadar kendi halinde bekletilir.
(Şir’atül İslam S .222)

وعن أبى هريرة وابن عباس رَضِى اللّهُ عَنْهُم قا: ]نَهَى رسولُ اللّه عن شَرِيطَةِ الشَّيْطَانِ. قِيلَ: هِىَ الذَّبِيحَةُ يُقْطَعُ مِنْهَا الجِلْدُ وََ تُفْرَى ا‘وْدَاجُ مُمَّ تُتْرَكُ حَتَّى تَمُوتَ[. أخرجه أبو داود.»ا‘وْدَاجُ« جمع ودَج، وهو عرْق العنق، وهما ودجان في جانبي العنق، وإنما أضافهما إلى الشيطان لحمله إياهم على ذلك، وكان من عمل الجاهلية

Ebû Hüreyre ve İbnu Abbâs (radiyallâhu anhüm) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şeytan kurbanından (şerîta) men etti. " Dendi ki şerîta, boğazından sâdece deri kısmının kesilip, boyun damarı kesilmeden ölmeye terkedilen (kurbanlık) hayvandır."
(Ebû Dâvud, Edâhî C 17 H no. 2826)

Hadisi şerifin izahı:
Nihâye'de açıklandığı üzere, şerîta, câhiliye devrinde mevcut olan bir kurban çeşididir. Hayvanın boğazından az bir kısmı kesip, kan damarına ulaşmadan ölmeye terketmektir. Kurbanın meşru bir kurban sayılması için bu kadarcık kesimi yeterli buluyorlardı. Resulullah (aleyhissalatü vesselam)'ın bu kurban çeşidini şeytana izâle etmesi, onları böylesi bir kesime -nazarlarında bunu güzel göstererek şaşırtıp- sevkedenin şeytanın olmasından dolayıdır.


BESMELE ÇEKMEK ( kesimin helal olmasi)

Âyet-i kerîme'de : وَلَا تَأكُلُوا مِمَّا لَمْ يُذْكَرِ اسْمُ اللّهِ عَلَيْهِ وَإنَّهُ لَفِسْقٌ "Üzerinde (kesim esnasında) 'ın adının zikredilmediği kesilmiş hayvanları yemeyin, bunu yapmak fâsıklıktır ('ın yolundan çıkmakdır) "
 (Süre’i En'âm Ayet 121)
buyurularak, kesimlerin besmele ile olması emredilmiştir.İbnu Abbâs, âyetteki bu emir unutularak yerine getirilmediği takdirde kesilen hayvanın yenilebileceğini, kasd-ı mahsusla, inadla terkeden kinsenin kestiğinin yenmiyeceğini belirterek âyet-i kerîmeye açıklık getirmiş olmaktadır.
Bu vesile ile birkaç noktayı da belirtelim:

1. Âyette emredilen tesmiye yâni 'ın zikri, 'ın isimlerinden herhangi biriyle olabilir: Allahu ekber, Allahu âzam... gibi sâdece demek de kâfidir, yeter ki, dua maksadıyla zikredilmemiş olsun. Meselâ ümmağfirlî denmesi kifâyet etmez.
Bismillahi Allahu ekber denmesi müstehabdır.

وعن ابن عباس رَضِى اللّهُ عَنْهُما قال: ]مَا أعْجَزَكَ مِمَّا في يَدَيْكَ فهوَ كَالصَّيْدِ وقال في بَعِيرٍ تَرَدَّى في بِئْرٍ: ذَكِّهِ مِنْ حَيثُ حَيْمُ قَدَرْتَ. وَرَأى ذلِكَ عَلىٌّ وَابْنُ عُمَرَ وَعَائشةُ رَضِى اللّهُ عَنْهُم وقال: هُوَ وَأنَسٌ وَابنُ عُمَرَ : إذا قُطِعَ الرَّأسُ مَعَ ابْتِدَاءِ الذَّبْحِ مِنَ الحَلْقِ فََ بَأسَ وََ يتَعَمَّدُ، فإنْ ذُبِحَ مِنَ الْقَفَا لَمْ يُؤْكَلْ سَوَاءٌ قطع الرأس أو لم يقطع.

İbnu Abbâs (R.a.) buyurdular ki: "Elinde (tasarrufunda) olduğu halde (normal kesişten) seni aciz bırakan şey av gibidir."
(Yine İbnu Abbâs), kuyuya düşen bir deve hakkında: "Neresinden gücün yeterse kes!" demiştir. Hz. Ali, İbnu Ömer ve Hz. Âişe (radıyallâhu anhüm) de bu görüşte idiler.
İbnu Abbâs, İbnu Ömer ve Enes (radıyallâhu anhüm): "Boğazdan kesmeye başlayınca (acele sebebiyle) başı kopuverse bunda bir beis yok. Ancak, ense tarafından kesilmişse yenmez, baş kopsa da kopmasa da farketmez" demiştir. (Buhârî, Zebâih 23)

Hadisi serifin izahi:
1- Buhârî, bu hadisi, "Ehlî hayvanlardan kaçanlar, (tezkiye husûsunda), vahşî hayvanların hükmüne tâbidir" adını verdiği bir bâbın tercümesi meyanında kaydeder. Normal olarak, ehlî hayvanın kesilmesi boynundan olmasını gerektirdiği halde, kaçması halinde yakalamak için atılan bir okun veya mızrağın tesiriyle yara alıp ölecek olsa, etinin temiz olacağı ifâde edilmektedir. Bu durumda, hayvan her neresinden isabet almışsa, tıpkı av hayvanı gibi etinin helal olacağı belirtilmiş olmaktadır.
Sadedinde olduğumuz bâbta, bu görüşü paylaşan birkaç sahâbînin görüşüne yer verilmektedir. Rivayetleri Buhârî, hep senedsiz olarak kaydetmiş ise de, şârihler, rivâyetlerin senetli olarak geldikleri kaynaklar hakkında bilgi verirler.

2-Buhârî'de bu muallak ve mevkuf rivâyetlerin dayandığı merfu rivâyete de yer verilmiştir. Meâlen şöyle: "Râfi' İbnu Hadîc anlatıyor: "Dedim ki: "Ey 'ın Resûlü, biz yarın düşmanla karşılaşacağız, yanımızda hayvan kesecek bıçağımız yok." Bana şu açıklamayı yaptı:
"Çabuk davran da (hayvan boğulup mundar ölmesin) yâhud, keseceğin hayvanı bol kan akıtacak bir şeyle öldür. Üzerine 'ın ismi zikredilerek (öldürülen hayvan etinden) ye. Diş ve tırnak, (kesme âleti olmaktan) istisna tutulmalıdır. Bunun sebebini sana söyleyeceğim: Diş bir kemiktir, tırnak ise, bu da Habeşlilerin bıçağıdır." Biz (ertesi günü), ganimet olarak bir kısım koyun ve deve elegeçirmiş idik. Onlardan bir deve huysuzluk edip kaçtı. Bir adam ok atıp onu durdurdu. Bunun üzerine Resûlullah(aleyhissalâtü vesselâm):
"Vahşî hayvanların kaçkınları gibi ehlî hayvanların da kaçkınları vardır. Bunlardan biri söze galebe çalarsa (kaçar gider ve tutamazsanız), ona böyle avlama muamelesi yapınız" buyurdu."

3- Kaçan ehlî hayvanın tezkiyesinde (etinin helâl olma şartlarında) av hayvanlarının helal olma şartlarını aramak gerekeceği hususunda Hz. Aişe, Hz. Ali, Abdullah İbnu Ömer (radıyallâhu anhüm)'in aynı görüşte olduklarını belirten Aynî "Bu hususta Ashab'tan bunlara muhâlefet eden biri bilinmiyor" dedikten sonra ilâve eder: "Bu, Ebû Hanîfe, Sevrî, Şâfiî, Ebû Sevr, Ahmed, İshâk ve ashablarının ve ashâbımızın (Hanefî âlimlerinin) da görüşleridir. Ancak İmam Mâlik merhûm: "Tezkiye kesim, boyun ve gırtlak (lebbe)tan yapılmadıkça câiz değildir" demiştir. Bu görüş aynı zamanda Leys ve Rebîa'nın da kavlidir. İbnu Battâl der ki: "Saîd İbnu'l-Müseyyeb ehlî hayvanların tezkiyesi (boğazdan) kesmekle gerçekleşir, kaçacak olursa, avı helâl kılan şartlarla helâl olur" demiştir."

4-Buhârî, bu fetvayı şu sebeple kaydeder: Hayvanın normal kesilme âdâbında başın bir hamlede kesilmesi yoktur. Aynı tercümenin baş kısmında Buhârî'nin açıkladığı üzere, meşru kesim şöyledir: Boğaz nefes borusu ve iki büyük kan damarıyla boyun kemiğine kadar kesilir. Kemikten öteye geçilmez, omurilik denen beyaz kısım kesilmez. İbnu Ömer, bu beyaz kısmının kesilmesini yasaklayıp: "Kemiğe kadar (nefes ve yemek borusu ile damarlar) kesilir, kemiğe ulaşılınca durulur ve hayvan ölünceye kadar bırakılır" demiştir.
Şu halde Buhârî hazretleri, kesme âdâbı bu olmakla birlikte, hayvanın başı bir hamlede kesilip koparılacak olursa, hüküm nedir? gibi bir sorunun cevâbını Hz. Ömer, İbnu Abbâs ve Enes üçlüsünün fetvasıyla cevaplıyor: "Et temizdir, yenebilir." İbnu Hacer, bunlarla ilgili rivâyetleri ayrı ayrı kaynaklardan nakleder. Bunlardan ikisi, yani İbnu Abbâs ve Enes'in fetvası, bir hamlede kesilip başı koparılan tavukla ilgili. Sadece Hz. Enes (radıyallâhu anh)'in vak'asını kaydediyoruz: "Hz. Enes'e ait bir kasap, tavuk keser. Ancak tavuk çırpındığı için, hayvanın başını ensesine kadar kesip, başını fırlatır. Tavuğu (şer'î âdaba uygun kesilmedi) diye atmak isterler. Anacak Hz. Enes yemelerini emreder." Benzer
bir vak'a sorulduğu zaman İbnu Abbâs: "Acele bir tezkiye (zekâtun vahiyye) diyerek tecviz ettiğini" belirtmiştir.


KURBANIN HÜKMÜ

Kurban mali bir ibadet olup Cenab-ı Hakkın rızasını kazanmak için kesilir. Kurban Hanefi mezhebinegöre vaciptir. Çünkü ü teala Kevser süresinin ikinci ayetinde “Rabbin için namaz kıl, kurban kes” buyurmaktadır. Rasulullah (sav) efendimiz de “Kimin için mal genişliği olur da kurban kesmezse sakın bizim namazgahımıza yaklaşmasın” (Feyzül kadir c.6 s.208) buyurmuşlardır.

Hadisi şerifte beyan olunan “Bizim musallamıza yaklaşmasın” diye vaîd (korkutucu ifade) ancak vacipler için vaki olur. Kurbanın vacip olmasının sebebi vakittir. Kurbanın vacip olmasının vakti kurban bayramı sabahı imsak vaktinin girmesidir. Ancak bayram namazı kılınan yerlerde bayram namazı kılınmadan kesmek caiz olmaz. Bayram namazından önce kesilmiş olsa tekrar kesilmesi lazım gelir. Kurban kesmenin son vakti ise bayramın üçüncü günü güneş batmazdan önceki vakittir. Vücub için muteber olan vakit, vaktin ahiridir. Fakirlik, zenginlik, doğum, ölüm ve sefer hususunda vaktin sonuna itibar edilir. Mesela birinci ve ikinci gün fakir veya müsafir olup üçüncü gün zengin veya mukim olsa kurban vacip olur. Aksi olsa vacip olmaz. (Hidaye c.4 s.72 – Dürül muhtar – Reddül muhtar c.6 s.316 -318)

Şafii ve Malikilere göre kurban sünneti müekkededir. (Büyük İslam ilmihali)

Kurban bir çok esrarı ihtiva eden faziletli bir ibadettir. Kurban rızası için yapılan bir fedakarlık olup yüce Rabbimizin verdiği nimetlere şükür, dünyevi ve uhrevi bela ve musibetlere kalkandır. Nitekim Rasulullah (sav) efendimiz bir hadisi şeriflerinde “Kim gönül hoşluğu ile ’ tan sevap umarak kurbanını keserse onun için kendisini ateşten koruyan bir perde olur.” Buyurmuşlardır.
(Ettirğib Etterhib c.2 s.155)

Kurban gadabı ilahiye’ yi söndürüp rızayı ilahiye’ yi celbeder. Çok kurban kesilen memlekette harp olmaz. Kurban kesecek mali gücü olduğu halde kesmezse muhakkak o kişinin ya kendisinden veya çoluk çocuğundan veya malından mutlaka bir kan akar. Kurban bayramında umumi af tecelli eder. Kurbanda çoluk çocuk ve fukara için umumi bir menfaat vardır. (Ziya Sunguroğlu’nun notlarından)

rızası için kurban kesen kişi çok büyük ecre nail olur. Zeyd bin Erkam’ dan rivayet olunmuştur ki Eshab-ı kiram Rasulüne “Bu kurbanların mahiyeti nedir.” diye sordular. “Babanız hazreti İbrahim’ in sünnetidir.” diye cevap verdi. Yine sordular “Ya Rasulellah bize bu hususta ne vardır.” Peygamberimiz de “Her kıl karşılığında bir hasene vardır” cevabını verdi. Yine sordular “Ey ’ ın Rasulü koyunun yünü de öylemidir.” Dediler. Peygamberimiz de “Evet yünden her tel karşılığında bir sevap vardır” buyurdular. (İbni mace c.2 s.1045)


ŞER’İ KESİM

1. Hadislerde kesim zebh ve nahr kelimeleriyle geçmektedir. Buhârî şer'î kesimi müstakil bir bâbta anlatır: بَابُ النَّحْر وَالذَّبْحِ "Nahr ve Zehbh Bâbı." Yukarıdaki açıklamalar orada yer alır. Meselenin Kur'an-ı Kerîm'le tavzîh edildiğini belirtme sadedinde âyet-i kerime'ye (Bakara 67-71) atıfta bulunan Buharî, normal kesimi tarifte, İbnu Cüreyc'in:
َ ذَبْحَ وََ نَحَرَ إَّ في الْمَذْبَحِ وَالْمَنْحَرِ "Zebh ve Nahr adıyla yapılan kesimler (hayvanın boynundaki muayyen) kesim yerlerinden yapılmalıdır" sözünü kaydeder.

2. Hemen belirtelim ki Zebh ve Nahr ayrı kelime ise de, Cumhur'a göre, aynı mânada müterâdif (ayni mânâya gelen kelimeler) olarak kullanılır. Ancak, Nahr umumiyetle deve kesimini ifâde için kullanılmıştır. Bu bir hayvanın göğsü üzerinden bıçakla vurup boğaz damarlarını kesmek mânasına gelir. Zebh ve bütün hayvanların kesilmesini ifâde için kullanılır. Şu halde İbnu Cüreyc, gerek devenin ve gerekse diğer hayvanların boğazlanmasında, sünnette belirtilen kesme noktalarından bıçağın vurulması gerektiğine dikkat çekmektedir.

3. Meşru zebh, şârihlerin açıkladığına göre, hayvanın nefes borusu (hulkum) ile yemek borusunu (meri), bir de bunlar arasında yer alan vedec denen (cem'i evdâcdır. iki kan damarını kesmekten ibârettir. Bu dört şeyden üçünün kesilmesi, Ebû Hanife'ye göre "şer'î zebh"in tahakkuku için yeterlidir. Ebû Yûsuf'a göre, yemek ve nefes borusu ile o iki damardan birinin kesilmesi şarttır. İmam Muhammed, bunlardan her birinin yarısından fazlasının kesilmiş olması yeterli demiştir. "Yarıdan az olursa onda hayır yoktur" der. Aynî, Şâfiîlerin, el-Vecîz'de yemek borusu (meri) ile nefes borusunun (hulkum) kesilmesini yeterli bulduklarını, diğer ikisini şart koşmadıklarını, Ahmed İbnu Hanbel'in de böyle hükmettiğini belirtir. İmam Mâlik ve bazıları da iki damarla nefes borusunun kesilmesini şart koşmuştur.


KURBANIN KESİLME VAKTİ

1. Kurban kesmenin vakti; eyyam-i nahr (Kurban kesme günleri) denilen Zilhiccenin on, onbir ve onikinci günleridir. En iyi olanı kurbanı Zilhicce¬nin onuncu günü kesmektir. Bu günler, Kurban Bayramının ilk üç günü ol¬duğuna göre; kurban bayramının ilk günü kesmenin daha iyi olduğu anlaşı¬lır. Bayramın üçüncü günü akşamına kadar da kurban kesilebilir. Kurban, şehirlerde; bayram namazından sonra, bayram namazı kılınmayan köylerde de fecrin doğuşundan sonra kesilir. Kurbanı gece kesmek mekruhtur.
Kurban bayramın üçüncü günü, güneş batmadan önce, zengin olan mü¬kellef müslümana kurban vacib olur. Yine o gün, güneşin batışından biraz önce fakir düşen veya ölen müslümanlardan da kurban borcu düşer.
İmami Şafiye göre dördüncü günüde günes batincaya kadar kesilir.
(Sünen-i Ebu Davud : 10/454.)

2. Ancak bu nisapta nema (üreme) ve bir yılı doldurma şartı yoktur. Bayram günlerinden birinde zengin olana kurban vacip olur. Burada şu hususu da hatırlatmakta fâide vardır. Kurban, “kudreti mümekkine” (yani kendisine lazım olanı yapmaya muktedir olabilecek kudret) ile vacip olur. Kurban vacip olduktan sonra zengin olma vasfı kaybedilse de, bu vacip kişi üzerinden sakıt olmaz ve ifası lazım gelir.

3. En fazîletli olan kişinin kendi kurbanını, kendisinin kesmesidir. Gücü yetmiyorsa vekâlet verip kestirebilir. Ancak vekîlini ta’yin ederken son derece dikkat etmeli, inancı ve itikadı sahih olan ve kurban kesmenin usûlünü bilen kimselere vekâlet verilmelidir.


KURBANA NİYYET

“Yâ Rabbî, şu vücudum sana karşı o kadar isyan etti ki, affedilmem için bu vücudumu sana kurban etmem icabediyor. Fakat sen Kitab’ınla insanın kurban edilmesini haram kıldığından, vücuduma bedel olarak bu hayvanı senin rızan için kesiyorum. Kabul buyur Yâ Rabbî” dedikten sonra üç defa “ü ekber, ü ekber, lâilâhe illâllahü vallâhü ekber, ü ekber velillâhil hamd” diye tekbir alır ve “Bismillâhi Allâhü ekber“ der ve kurbanı keser. Kurbani kesinceye kadar konuşmak mekruhdur. (Ziya Sunguroğlu’nun notlarından)


KURBANIN NİSABI(Kurban Kesmek kimlere vacip olur,Havace´i asliyye)

1.Kurban kesmek şu vasıfları ta¬şıyan kişilere vaciptir:
1. Müslüman olmak
2. Hür olmak, köle olmamak
3. Mukim olmak, yolcu olmamak
4. Zengin olmak, bundan kasıt sadaka'yı fıtır verecek kadar bir zengin¬liktir. Yani 20 miskâl (82 gr) altın veya 200 dirhem (640 gr) gümüşe mâlik olanlar, kurban kesmek zorundadırlar. Bu nisabın üzerinden bir sene geç¬mesi şart değildir. Bu şekilde nisaba malik olmayanların ve Mekkî olmayan hacıların kestikleri kurbanlar, tatavvu ve nafile kurban sayılır. Hacc-i temettü ve hacc-ı Kıranda kesilen kurbanlar ise; vaciptir. Uhdiye kurbanından ayrıdır. Kurbanın vacib oluşunda erkek olmak şart değildir. Nisab miktarı mala sahip olan hür kadına da, kendi parasıyla kurban kesmek vaciptir. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi 10/453-454.
2. Kurban, akıllı, bâliğ, müslüman, hür, mukîm, kurban kesecek kadar zengin her erkek ve kadına vaciptir. Zenginlik ölçüsü ise, asli ihtiyaçlarından fazla olarak 20 miskal yani 82 gr altın veya bu miktarda paraya yahut ticaret malına sahip olan her Müslüman için kurban kesmek bizim mezhebimize (Hanefî mezhebine) göre vâciptir. Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelîler’e göre ise kurban, sünnet-i müekkededir. Hatta Hanbelîler’e göre, ödeme imkânına sahip olan kimse, borç ederek de olsa, kurban parasını temin edebiliyorsa, kurban kesmeye muktedir sayılır. (El-Fıkhu ale’l-Mezâhibi’l-Erba)

2. Müfessir Elmalılı Hamdi Yazır merhum şunları söylüyor: “Kurban kesmek, zekât ve sadaka-i fıtır vermekten daha fazla bir fedâkârlık ifade eden bir ibâdettir. Onun için bunda kudret şart olmakla beraber, zekât kadar kudret-i müyessire (yüksek mertebede bir mâlî kudret) de şart değildir.” (Hak Dini Kur’an Dili, 9/1697)

3. Mezhep imâmımız İmâm-ı A’zam (R.h) hazretlerinin kurban kesme hükmünü vâcip olarak görmesi de, elbette ki edille-i şer’iyyenin bu iki sağlam temellerine (Kitap ve sünnete) dayanmaktadır. Bununla birlikte
Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezhebi müctehidleri kurban kesmenin sünnet olduğuna hükmetmişlerdir. Kurban kesmenin sünnet olduğuna kail olanların görüşü şu hadîs-i şerife dayanmaktadır:“Zilhicce ayının on günü girip de biriniz kurban kesmek isterse, kurbanın ne kıllarından ne tırnaklarından bir şey almasın. (Müslim, Edâhî, H. no: 1977)

4. Kurban kesmenin sünnet olduğunu söyleyenler, hadîs-i şerifte geçen “men erâde (isterse)” kelimesinin ihtiyar (istediği gibi hareket edebilme, serbestlik) ifade ettiğine kail olmuşlardır. Halbuki İmâm Mergınânî (R.h), bunun keyfîlik ve ihtiyar değil, sehvin zıddı olduğunu, dolayısıyla “kurban kesmeyi kastederse” mealinde anlaşılabileceğini söylemektedir.
(El-Hidâye, 4/113)

5. Hanefî mezhebi müctehdilerinden İmam-ı Muhammed (R.h), kurban kesmenin sünnet olduğuna ictihad etmekle beraber, “terkine ruhsatı olmayan bir sünnettir” diyor.
Cumhur da, “Kifâye yoluyla bir sünnet-i müekkededir” kanaatini beyan eder. Aynı şekilde İmam Mâlik (rh.), “Kurban vâcip değil sünnettir. Ama gücü yetenin kesmemesini hoş karşılamam” der. (Muvatta’, 2/384)
Temel ve asıl ihtiyaç
1-Kişinin içinde oturduğu ev ,2- kullandığı ev eşyası, 3-giydiği elbise, 4-bineği, 5-hizmet için olan köle, 6-kullandığı silah, 7- ilim ehlinin kitapları, 8-sanatkarın takımları 9- bir senelik yiyeceğidir.

İlim ehli olmayanda bulunan kitaplar asli ihtiyaç değildir. Üç takımdan fazla olan elbise, zaruri ihtiyaçtan fazla olan ev eşyası, fazla arsa ve ev nisaba dahildir. Bir kimsenin tarlası olsa ve o tarladan kendisinin ve ehlinin bir senelik nafakasını temin etmiş olsa üzerine kurban vacip olur. Eğer tarladan çıkan, bir senelik nafakaya yeterli olmazsa fakir sayılır. (Reddül muhtar – Dürül muhtar c.6 s.312 – Bahrurraik c.8 s.198 – Büyük İslam ilmihali)

Fakir ve müsafir kurban kestikten sonra bayramın üçüncü günü çıkmadan zengin ve mukim olsa önceki kurbanı yeterli olur. En sahih görüşe göre tekrar kesmesi lazım gelmez. (Reddül muhtar c.6 s.316)

Kendisine kurban vacip olan kişinin baliğ olmamış çocuklarına da kurban kesmesi müstehaptır. Sadakayı fıtır gibi vacip değildir.(Cevhere – Reddül Muhtar c.6 s.241)

Kurbanı yalnız aile reisi değil aile içinde zengin olan herkesin kesmesi vaciptir. Bazı kimseler hep ben kestim bu sene hanım için keseceğim diyor bu yanlıştır. Eğer hanıma vacip ise her sene ikisinin de kesmesi lazımdır. Vacip değilse kendisi kesmesi lazımdır. Aksi halde borçlu kalmış olur.

İmamı Azam Ebu hanife ve İmamı Ebu Yusuf’ a göre kurbanın vacip olabilmesi için akıl ve baliğ olmak şart değildir. Baliğ olmamış bir çocuğun kurban vacip olacak kadar malı olsa velisinin onun malından kurban kesmesi vacip olur. (Dürer c.1 s.267 – Dürül Muhtar – Reddül Muhtar c.6 s.316 – Hidaye c.4 s.71 – cevhere c.2 s.241 – Bahrurraik c.8 s.198
Imami muhammede göre cocuklar ve mecnun kurban kesmekle veya velileri onlar namina kurban kesmekle mükellef degildir.zira imami muhammede göre akil balig sart degildir.


Bu itibarla hanefi mezhebi hükmünce imami azam ve imami ebu yuusufa göre zengin olan sabinin ve mecnunun mallarindan babalari yahut velisi nin kurban kesmesi lazim olur.B.Islam ilmühali s.390


KURBAN PARASI YOKSULLARA TASADDUK EDİLEBİLİR Mİ?

1. “Kurban alıp kesmek yerine, bu para fakirlere, yoksullara verilebilir mi?”
Bu suâlin cevabını, geliniz Fâtih devri kadıasker ve şeyhulislâmlarından, büyük âlim Molla Hüsrev (R.h) hazretlerinden alalım. O büyük zât, Düreru’l-Hukkâm, fî şerhi Gureri’l-Ahkâm isimli muhallet eserinde diyor ki:
“Kurban kesme günlerinde kurbanını kesmek, kurbanın parasını tasadduk etmekten efdaldir. Zira kurban kesmek vâcip veya sünnettir... Tasadduk ise sadece tatavvu’dur, yani nâfiledir.” (Kitâbü’l-Udhiyye, c. 1)

2. Daha önce de ifade ettiğimiz üzere kurban, Ehl-i Sünnet mezheplerinden hiçbirine göre nâfile bir ibâdet hükmünde değildir. Mensûbu bulunduğumuz Hanefî mezhebine göre ise vâciptir. Vâcip olmasının delili de, Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz’in “Bir kimsenin hâli vakti yerinde olur da kurban kesmezse, sakın bizim namazgâhımıza yaklaşmasın” kavl-i şerifidir. Bu hadîs-i şerifi, İmam Ahmed bin Hanbel ile İbn-i Mâce rahımehümallâh rivâyet etmişlerdir. Bunun gibi vaîde yani tehdide, ancak vâcibi terk eden lâyık olur.
(Molla Hüsrev, a.g.e.)
3. Zamanında yapılamayıp kazâya kalması hâlinde ise, hangi ibâdetin nasıl kazâ edileceği hususu en küçük teferruâtına varıncaya kadar açıklanmıştır. Bu vaziyet kurban için de böyledir: “Kesim günlerini geçiren bir kimse şayet fakirse, kurbanın kendisini diri olarak tasadduk eder; çünkü bizim mezhebimizde, fakirin kurban kesmek niyetiyle satın aldığı kurbanın edâsı vâciptir. Zengin ise, gerek kendi mülkünde bulunan veya gerekse satın aldığı kurbanın bedelini yani kıymetini tasadduk edebilir. Böylece bu vecîbeyi uhdesinden çıkarmış olur.” (Molla Hüsrev, a.g.e.)


SEVÂBINI ÖLÜYE BAĞIŞLAMAK ÜZERE KESİLEN KURBAN

1-Hanefîlere göre bir kimse, kendi parasıyla alıp sevâbını ölmüş bir yakınına veya herhangi bir mü’min kardeşine bağışlamak üzere bayram günlerinde veya sair günlerde kurban kesebilir. Kişi, kestiği bu kurbanın etinden kendisi yiyebildiği gibi, başkalarına da verebilir. Zira kendi kurbanı gibi hüküm alır, sevabı da bağışlanana gider.Fakat bir kimse vefât eden kişinin, irtihâlinden önceki emri ile,vasiyyeti ile onun adına keseceği kurbanın etinden yiyemez. Zira bu, adak hükmündedir, kesen ve yakını yiyemez. Bunu tam olarak tasadduk etmesi gerekir. (İbn-i Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, 5/229)

2. Hâsılı, ebedî âleme göç etmiş mü’minler adına da nafile olarak kurban kesilebilir, sevâbı onlara bağışlanabilir. Bunun da bayram günü, yahut da öncesinde kesilmesi hususunda bir ayrı hüküm yoktur. Her zaman kesilebilir. Ancak vefat etmiş bir Müslümanın vasiyeti üzere kesilecek kurbanın mekanla ilgisi yoksa da zamanla ilgisi vardır. Zira bu udhiyye olarak kesilmekte ve sevabı vasiyet eden kimseye ait olmaktadır. Bu sebeple Kurban Bayramı günlerinde kesilmesi icabeder.Bu mes’elenin belgesini teşkil eden bir hadis-i şerif’te şöyle açıklanmaktadır. Hz. Ali (R.a) Peygamber (s.a.v.)’in ahirete göç etmesinden sonra Kurban Bayramı’nda iki tane kurban kesmiş. Bunu gören Haneş (R.a), bu ikinci kurban nedir diye sormuş. Hz. Ali, “Resûlüllah (s.a.v.) vefatından sonra bana, kendisi için kurban kesmemi vasiyet etmişti; işte ben onu kesiyorum” cevabını verdi. (Sünenü Ebî Dâvud, cilt 3, sayfa 94)


KURBANDA ORTAKLIK

1. Bir kişi, yalnız başına kurban kesebileceği gibi, sığır, manda ve devede 7 kişilik ortaklığa da katılabilir. Ancak ortakların hepsi nâfile bile olsa, mutlaka kurban ve ibâdet niyeti ile kesime ortak olan, müslüman ve itikadında şüphe olmayan kimselerden olmalıdır. Ortaklardan biri ibadet için değil de et niyyeti ile kesmiş olsa diğerlerinin kurbanını da ifsâd eder.

2. Yine tek başına kesmek üzere aldığı kurbanı tek başına kesmesi lazımdır. Sonradan ortak almak mekruhtur. Ortaklardan aldığı parayı tasadduk etmesi en güzelidir. Ayrıca kurban niyyeti ile alınan bir hayvan satılıp, yerine başkası alınamaz. Onun mutlaka kurban olarak kesilmesi icap eder. Kurbanın hiç bir şeyi satılamaz. Ya kurban sahibi kullanmalıdır, veya tasadduk etmelidir. Tasadduk edilecek yerler ise herkesin malumudur.

3. Koyun ne kadar büyük ve kıymetli olursa olsun ancak bir kişi için kurban olur. Deve, sığır ve manda ise ortakların hepsinin niyeti rızası için olmak şartıyla yedi kişi için kesilebilir. Yedi kişiden fazlası caiz değildir. Yedi kişiden az mesela beş veya dört kişi ortak kesse caiz olur. Eğer ortaklardan birinin hissesi yedide birden aşağı olsa onun kurbanı caiz olmaz. (Onun kurbanı caiz olmayınca aynı hayvana ortak olan diğerlerinin de kurbanı caiz olmaz.). Ortaklardan birinin niyeti rızası olmayıp başka bir şey olsa onun kurbanı caiz olmaz. O caiz olmayınca diğer ortakların kurbanı da caiz olmaz. Çünkü hayvan birdir.

4. Ortaklardan biri kurban bayramında kesmesi vacip olan kurbana niyet edip diğer ortaklar başka kurbana niyet etse, bu ister akika gibi nafile ister nezir ve haccı kıran ve temettu kurbanı gibi vacip olsun hepsinin niyeti rızası olduktan sonra caizdir. Bu üç imamızın görüşüdür. Lakin imamı Azam Ebu Hanife ortakların hepsi kurban bayramına ait kurbana niyet ederse daha güzel olur dedi.

(ReddülMuhtar c.6 s.316 – Fetavel hindiye c.5 s.304 – Dürer c.1 s.270 – Bedayi c.5)


KESMEDEN EVVEL KURBANDAN MENFAATLENMEK

Bir hayvan kurban olarak belirlendikten sonra kesilmezden evvel yününü kesmek, sütünü içmek, binmek, koşmak veya herhangi bir şekilde ondan dünyevi menfaat temin etmek mekruhtur. Eğer sütünü ve yününü

satarsa parasını tesaddük eder veya kendisi kullanırsa kıymetini tesaddük eder. Kurbanı kestikten sonra maksat hasıl olmuş olduğundan her şeyi ile dilediği gibi menfeatlenebilir. Bayram gününden evvel kesmiş olsa etini yemek de helal olmaz. Tasaddük etmesi lazım gelir. (Dürül muhtar – Reddül muhtar c.6 s.329)

Kurbanın sütünden istifade etmek, etini ve derisini satıp parasını almak, veya demirbaş olmayacak bir şey ile değiştirmek mekruhtur. Şayet böyle bir şey yapılırsa, kıymetini yani kaç para ise o miktarı sadaka olarak vermek gerekir. Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Kurbanın derisini satan kimsenin kurbanı olmaz.” (ez-Zeylâî, Nasbu’r-Râye, 4/218)

Kurbanın et ve derisinden kasap ücreti de verilmez. Yani kasaba, “gel benim hayvanımı kesiver; karşılığında bir miktar et vereyim yahut derisi senin olsun” denilemez. Peki, kasaba et veya deri vermek câiz olmaz mı? Tabii ki câiz olur; ancak, kasaplık ücretini de ayrıca vermek şartıyla... Nitekim Hz. Ali (r.a.)’den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: “Resûlüllah (s.a.v.), develer kurban kesilirken başında durmamı, derilerini ve sırtlarındaki çullarını paylaştırmamı emretti. Onlardan herhangi bir şeyi kasap ücreti olarak vermeyi bana yasakladı. Kasap ücretini biz kendimiz veririz.” (Müslim, Hacc, 348)

Kurbanın derisi sadaka olarak verilir veya ondan seccâde ve saire gibi evde kullanılacak bir şey yapılır.Hz. Âişe (r.anhâ) vâlidemizin ve diğer bazı sahâbîlerin kurban derilerinden su tulumu yaptıkları rivâyet edilmiştir. (Müslim, Edâhî, 28)
Kurbanın, kesilmezden evvel yünlerini kırkmak mekruhtur. Eğer kırkılacak olursa, bu yünler de sadaka olarak verilir. Fakat kesildikten sonra yünü yolunup veya kırkılıp kullanılabilir, bu câizdir. (Ö. N. Bilmen, B. İslâm İlm. İst. 1985, s. 413-414)

KURBAN İÇİN MÜSTEHAP OLAN ŞEYLER

1- Kurbanı bayram gününden evvel alıp bakmak
2- Boynuna bir şey asmak bir deri parçası da olabilir. Koyunda müstehap değildir.
3- Kesileceği yere şefkat ve tazimle götürmek bacağından çekip sürüklememek
4- Kestikten sonra çulunu ve boynundaki gerdanlığını tasaddük etmek
5- Kurban alırken iyisini, büyüğünü ve semizini almak.
6- Keserken kıbleye çevirmek sünneti müekkededir.
7- Bıçağın keskin olması
8- Kestikten sonra bütün azaları hareketsiz kalıp canı çıkıncaya kadar başını kesmemek ve yüzmemek
9- Kestiği kurbanın etinden yemesi ve başkalarına yedirmesidir. Efdal olan üçte birini tasaddük etmek,
üçte birini akraba ve dostlarına yedirmek ve üçte birini de ehline bırakmaktır.
(Fetavel hindiye c.5 s.330)
10- Derisini tesaddük etmek (fakirlere veya hayır yollarına vermek) (Kuduri – Reddül muhtar c.6 s.328)
11- Kestikten sonra iki rekat namaz kılmak
12- Keserken yemek borusu, nefes borusu ve iki şah damarı olmak üzere dördünü kesmek
13- Dört damarını kesip bırakmak, başını koparmamak (fetavel hindiye c.5 s.287)


KURBAN İÇİN MEKRUH OLAN ŞEYLER

1. Kurbanı kitabinin (Yahudi, Hİristiyan) kesmesi.
2. Derisini satmak veya yenilip içilen bir şey ile değiştirmek, bazıları derisini satmak batıldır dediler. (yani hiç caiz değildir dediler.)
3. Yününü ve sütünü satmak.
4. Kesmeden evvel kurbanlık hayvanın sütünü kullanmak veya kurbanlıktan her
hangi bir şekilde menfaatlenmek.
5. Kasabın ücretini kurbandan vermek (Et ve derisini vermek gibi)

6. Gece kesmek yanlış olma ihtimalinden dolayı tenzihen mekruhtur
7. İster kitabi ister Mecusi olsun kafire kurbandan bir şey vermek.
Eğer kurban sahibinin evine gelirde yerse mekruh olmaz. (Elfıkhı alel mezahib).
8. Kurban niyeti ile alınan hayvanı daha ucuzu veya müsavisi ile değiştirmek.
Fakirse hiç caiz olmaz. (Elfıkhı alel mezahib C.1 S.724 – Reddül muhtar C.6 S.329)
9. Yemek borusu, nefes borusu ve iki şah damar olmak üzere dördünü kesmek
gerekirken üçünü kesip birini bırakmak
10. Kestikten sonra hayvan ölmeden murdar iliğini (can damarı) kesmek, hayvanın başını koparmak ve yüzmekte mekruhtur. Bunu yemek mekruh değildir.
11. Hayvanı yatırdıktan sonra bıçağı bilemek
12. Hayvanı kıbleye çevirmeden kesmek
13. Hayvana lüzumsuz eza veren her şey mekruhtur.
(Fetavil hindiye C.5 S.287/288 – Reddül muhtar C.6 S.296)
14. Deveyi çenesinin altından kesmek, sığır ve mandayı da boynunun gövdesine bitiştiği
yerden kesmek. (Dürül muhtar – Reddül muhtar C.6 S.303)
15. Doğurması yakın olan gebe hayvanı kesmek. (Dürer haşiyesi şürrümbilal C.1 S.27


KURBANIN CİNSİ, YAŞI VE KURBAN OLMASINA MANİ AYIPLAR

Kurban üç cins hayvandan olur.
1- Koyun, keçi
2- Sığır, manda
3- Deve
Keçinin bir yaşında, koyunun bir yaşını doldurmuş veya 6 aylık olup, bir yaşındaki gibi gösterişli olması şarttır. Deve en az beş yaşını, sığır ve mandanın ise en az iki yaşını bitirmiş olması icap eder. İcab eden yaşı doldurmamış, herhangi bir uzvu noksan olan veya sakatlığı olup kurban olmasına mani bir durumu olan hayvanlar asla alınmamalıdır.
Bu hayvanların dişisinin de erkeğinin de kurban olarak kesilmesi caizdir.
Vahşi hayvanlardan ve tavuk, hindi gibi iki ayaklılardan kurban caiz değildir.
Tavuk, horoz ve hindi gibi hayvanları kurban niyeti ile kesmek mecusilere benzemek olduğundan tahrimen mekruhtur.
Kurban, koyun ve keçiden bir yaşını tamamlayan (ikiden gün alan) sığırdan ve mandadan iki yaşını tamamlayan (üçten gün alan) ve deveden beş yaşını tamamlayandır. Ancak koyun altıncı ayını doldurup yedinci aydan gün alır ve bir yaşında koyunlar gibi cüsseli olursa kurban olması caizdir. (Ancak keçi caiz değildir)
Koyun ve keçi her ne kadar büyük de olsa ancak bir kişi için kesilebilir. Sığır ve deve ise yedi kişi ve daha az kişiler için kesilebilir. Kıymetleri müsavi olduğu zaman bir koyun kesmek bir sığır ve devenin yedi de birinden efdaldir. Eğer büyük hayvanın yedi de biri daha kıymetli ise o efdaldir.

Kurbanlık hayvan kesilmeden evvel doğurursa o yavru da anası ile beraber kesilir. Bazılarına göre
kesilmeden tesaddük edilir. Kurban sahibi ondan yiyemez. Yerse kıymetini tesaddük eder. Müstehap olan o yavruyu canlı olarak tesaddük etmektir.

Kuyunun iki memesinden biri körelse veya kopsa deve, sığır ve mandaların dört memesinden ikisi körelse veya kopsa ondan kurban olmaz.

Kurban olacak hayvanın boynuzlu ve boynuzsuz olmasında ve boynuzunun kırık olmasında beis yoktur. Çünkü boynuza maksut taalluk etmez. Bazı fukaha boynuzunun biri veya ikisi kökünden kırılırsa olmaz dedi. Buzağı iken boynuzları yakılıp köreltilen cins hayvanlardan kurban kesmek caiz olur. Sunî tohumlama ile doğan hayvanı kesmek de caizdir.

Kurbanlık hayvanın, şaşı ve uyuzlu olması, karnını doyurabildikten sonra deli olması, burulmuş, husyeleri alınmış olması, dağlanmış olması, öksürür olması, doğum yapamaz olması, kulakları delinmiş ve uzunluğuna yarılmış olması ve koyunun yünlerinin kesilmiş olması kurban olmasına zarar vermez. Lakin bu gibi kusurlu hayvanları kurban olarak kesmek tenzihen mekruhdur.


NECASET YİYEN HAYVAN VE KURBANIN KAZASI

Bir hayvan eğer hiç temiz yiyecek yemez de devamlı necaset yiyorsa hapsedip bekletmeden kurban kesilmesi caiz olmaz. Eğer hem necaset hem de temiz şeyleri yiyorsa hapsedilmeden kesilmesi caiz olur.
Necaset yiyen hayvanın ne kadar hapis olunacağında ihtilaf olundu. İmamı Serahsi “Celale denen hayvanın hapsi için muayyen bir zaman yoktur. Eti temiz olup kokmayıncaya kadar hapsolunur.” Dedi. Bazı kitaplarda tavuk üç gün, koyun dört gün, deve ve sığır on gün hapsolunur dedi. (Reddül Muhtar c.6 s.306 ve 322 den 326ya kadar – Mebsuti serahsi c.12 s.11 – Fetevayı kazıhan – teybin – hidaye c.4 s.74)

Kesilmeyen kurbanin kazasi
Bir kimse kesmediği kurbanın kazasına niyet ederek kurban kesmiş olsa kaza olmayıp nafile olur. Kesmemiş olduğu kurbanın kazası için orta kıymette bir koyun veya kıymeti tasaddük edilir.
(Fetavil hindiye c.5 s.305).

Bir kimse kurban kesme niyeti ile bir koyun alıp bayram günleri geçtiği halde kesememiş olsa zengin olsun fakir olsun eğer “Benim üzerime şu koyunu kurban etmek vardır” demek suretiyle kendisine vacip yapmış ise veya böyle demese bile fakir olduğu halde kurban etmek niyetiyle bir koyun almışsa o koyunu diri olarak tasaddük eder. Eğer zengin olup kendisine muayyen bir koyunu kesmeyi vacip yapmamışsa ister kurban için koyun almış olsun ister almamış olsun dilerse orta değerde bir koyun alıp diri olarak tasaddük eder. Dilerse kıymetini tasaddük eder. (Fetavil hindiye c.5 s.296)


Önemli bir husus.
Kurban icin alinan bir hayvan kaybolur veya calinirda yerine bir kurbanlik alindikdan sonra kaybolan kurbanlik bulunursa sahibi fakir ise her ikisinide kesmesi icab eder zengin ise yaliniz birini keser.

Cünkü fakir halde ve mükellef degil iken bir hayvani kurban niyyeti ile almakla bizzat o hayvan kurban edilmek üzere tayin edilmis ve bir nevi adak gibi fakirin üstüne vacib olmus olur. M.Islam ilmühali s.392

Zengin ise bir kurban kesmekle zaten mükelleftir.bir hayvani almakla mutlaka o hayvani kurban etmesi sart olmaz. Cünkü o hayvan üzerinde hususi bir niyyet yapmamis sadece dinen borcu oldugu icin bir kurbanlik almistir. İster onu ister herhangi bir hayvani kurban edebileceginden kaybolmusken bulunan ilk hayvani veya yeni almis oldugu hayvani keser.yani ikisinden birisini kesmesi yeterli olur.
B.Islam ilmühali s.392


KURBAN EDİLMESİ CAİZ OLAN HAYVANLAR

Kurban Olabilen Hayvanlar
Bu vasfı taşıyan hayvanları kesmek kurbanın rüknüdür. Kurban olabi¬lecek hayvanlar: Deve, sığır (inek, öküz, manda) ve davar (koyun, keçi) cinsinden hayvanlardır. Bunların hem erkek hem dişisi kurban olabilir. Kümes hayvanları, eti yenilen vahşi hayvanlar kurban edilemezler. Devenin en aşağı beş yaşında olanı, sığırın iki yaşında olanı ve davarın bir yaşında olanı, (veya daha az yaşta olup da bu yaşta gösterenleri) kurban edilebilir. Davar cinsinden hayvanları ancak bir kişi kurban edebilir. Bir deve veya sığırı ise; yedi kişiye kadar ortak olarak kesmek mümkündür.
Ortakların hepsinin müslüman olması ve hepsinin de niyetinin kurban kesmek olması gerekir. Eğer içlerinden sadece et almak veya ticaret maksadı ile kesmek niyetinde olan varsa, hiçbirinin kestiği kurban kabul olmaz.
Ortaklığın, hayvanı satın almadan Önce olması daha iyidir. Bir Müslüman, kurban için satın aldığı bir sığır veya deveye, sonradan altı kişiyi daha ortak edebilir. Sünen-i Ebu Davud Terceme v 10/454

Kurban Edilmelerinde Bîr Mahzur Olmayan Hayvanlar
Kurbanlık hayvanın şaşı, topal, boynuzlu veya boynuzsuz (kökünden kırık olursa olmaz) olmasında veya boynuzunun birazının kırık bulunmasında, kulaklarının delinmiş veya enine yarılmış olmasında, kulaklarının uçlarından kesilip sarkık bir halde bulunmasında, dişlerinin azının düşmüş olmasında, tenasül uzvunun bulunmamasında veya buruk olmasında bir mahzur yoktur. Yine yemini yiyebilen delirmiş hayvan, çok zayıf olmayan uyuz hayvan (çünkü uyuz ete geçmeyen bir deri hastalığıdır.) kurban kesilebilir. Bununla birlikte en iyi kurban besli ve gürbüz olandır.
. Sünen-i Ebu Davud Terceme 10/454-455.


KURBAN EDİLMESİ CAİZ OLMAYAN HAYVANLAR

Kurban Edilmeleri Caiz Olmayan Hayvanlar

Gözü kör olan, dişlerinin çoğu dökülmüş olan, kulaklarının veya kuy¬ruğunun yarısından fazlası kesilmiş veya kopmuş olan, boynuzlarının biri veya ikisi kökünden kırılmış olan, memelerinin başları kopmuş olan ve ku¬lakları veya kuyruğu doğuştan bulunmayan hayvan kurban olamaz. Yine ke¬miklerinde ilik kalmayacak kadar zayıflamış olan, kesilecek yere kadar yürüyemeyecek derecede topal olan hayvan ile hasta olan bir hayvan da kurban olamaz.

Bu kusurlardan birisi, kurbanda satın alındıktan sonra meydana gelse kurban sahibi zengin ise başka bir tane alır ve keser. Fakir bir kimse ise böyle kusurlu olan hayvanı kurban edebilir, yerine başkasını alması
gerekmez. Hatta böyle kusurlu bir hayvanı satın alıp kesebilir. Çünkü kurban fakirler için nafiledir. Nafilelerde ise- müsamaha sınırı geniştir.

Zengin kimsenin aldığı kurban henüz kesilmeden ölse yerine başkasını alması gerekir. Fakir kimsenin aldığı kurban ölse yerine başkasını alması ge¬rekmez. Zengin kimsenin aldığı kurban kaybolup veya çalınıp da yerine baş¬kasını kestikten sonra bulunsa, artık onu kesmesi gerekmez. Çünkü vacibi, yani kan akıtmayı yerine getirmiş bulunmaktadır.

Fakat fakirin kesmesi ge¬rekir. Çünkü satın aldığı hayvan kurban olarak üzerine borç olmuştur. Bu¬nunla birlikte, yalnız birini de kesebilir. Herhangi bir sebepten dolayı bay¬ramın ilk üç günü kurbanını kesmeyen bir zengin, kurbanın kendisini veya bedelini, fakirlere sadaka olarak verir. Ortak olarak kesilen kurbanda or¬taklardan biri ölürse onun vârisleri hisseyi geri alamazlar.
Kurbanlık hayvan kesilmeden evvel doğursa yavrusu da kendisiyle be¬raber kesilir. Sünen-i Ebu Davud Terceme 10/455.
Murdar olmak veya olmamak.
Herhangi bir zamanda hasta hayvan kesildiginde harteket eder yahut kesilince kann akarsa eti yenir.Bu iki alametden birisi olmazsa ve keserken canli oldugu bilinmezse yenmez.

Kesilmeden ölen hayvan murdar oldugu gibi bogulan basi koparilan , beynine tokmak vurularak veya kulak tözüne sis saplamak sureti ile öldürülen hayvanlar da murdar olur. Eti yenilmez enseden kesilen hayvan vedec denilen iki sah damari kesilmeden ölürse lase olur yenilmez.
Nimetül islam 678
Bir yerden yuvarlanarak ölen veya bir hayvanla güresirken süsülerek veya kurt parcalayarak ölen hayvanda murdardir ölmeden önce yetisilip kesilmedikce eti yenmez.
Hayvanlar besmele ile kesilir. Kasden besmele terk edilirse o hayvanin eti yenmez.Fakat unutularak kesilirse zarar vermez.Kurban kesilirken kasabin elinin püzerine elini koyaninda besmele cekmesi sarttir.
b.Islam ilmühali.s.393


KURBANIN NEV'İLERİ ( Nezrler, Akika kurbani)

Kurbanin nevileri.
1-Udhiyye
Kurban bayraminda kesilen kurbandir din istilahinde adi udhiyyedir.nitekim kurban bayraminin adida udhiyye bayramidir.insanin feda edilmekden kurtulup onun yerine bir hayvanin feda edilmesine bir tesekür bayramidir.Ranazan bayramida ismini fitir sadakasindan alip fitir bayramidir.Elmali tefsiri kevser süresi

2-hedy kurbani.
ü tealaya yakinlik icin veya hacda yapilmasi yasak olan bazi fiilleri islemekden dolayi keddaret olarak kesilmek üzere haremi serife götürülen kurbana hediy kurbanu denir. Bu kurbanin haremi serif hududlari icinde kesilmesi lazimdir. Baska yerde vekalet verilerek kesilmez.mine mevkiinde kesilmesi sünnettir.ibni abidin 5-220
3-Nezir ve sükür kurbani.
Dilimizde çoğunlukla adak kelimesiyle karşıladığımız nezr Arapça'da daha şümullü bir mana taşır. Nezrin cem'i nüzurdur; korkutma demek olan inzardan gelir. Râgıb el-İsfehanî, nezrin ıstılahî manasını "vacib olmayan bir şeyi bir emrin vukuu sebebiyle, vacib kılmak" diye tarif eder. Daha açık bir ifadeyle nezri " Teala hazretlerine ta'zim için mübah olan bir fiilin yapılmasını üzerimize almak, îfasını kendi kendimize vacib kılmaktır" diye tarif edebiliriz. Kul, 'ın rızasını kazanmak maksadıyla ibadet sayılacak bazı şeyleri kendi kendine vacib kılabilir, bu dinen makbul bir davranıştır. Sözgelimi "yarın oruç tutacağım" veya "yarın şu kadar namaz kılacağım" diye nezirde bulunabilir. Kurtubî: "Nezr îfa edilmesi emredilmiş olan akidlerdendir. Yerine getirene sena edilmiştir" der.
Nezr kişinin bir şeyi yapmayı adaması olduğuna göre nezrin makbul olması, nezredilen şeyin, dinen makbul ve ibadet nevinden olması gerekir. 'a isyanı gerektiren haramı ve mekruhu işlemeyi gerektiren nezirler makbul değildir.
Nezr rızası için olmalıdır. Dünyevî maksada yönelik nezirler, ibadette esas olan ihlasa münafi olduğu için değeri düşüktür. "Şu işim olursa şu kadar namaz kılayım" veya "...şu kadar malı tasadduk edeyim" şeklindeki nezirler gibi. Ancak İslam alimleri bu çeşitten nezir yapıldığı takdirde yine uyulması gerektiğini belirtmişlerdir. İbnu Hacer en muteber, en kıymetli nezrin herhangi bir şarta bağlamadan yapılan nezir olduğunu belirtir ve "hastalıktan afiyet bulanın " için şu kadar oruç üzerime borç olsun" demesi gibi" der. İbnu Hacer devamla: " şifa verirse..." gibi bir şartla ibadete nezretmenin ikinci sırada yer alan bir nezir olduğunu belirttikten sonra, rızası gözetilmeyen nezirlerin değersiz olduğunu söyler. "İstiskal ettiği bir kölesinin sohbetinden kurtulmak için azab etmeye nezretmesi gibi" der. Kişiye yapmada meşakkate düşeceği nezirde bulunmanın mekruh ve hatta haram olacağı yine alimlerce belirtilmiştir.

Nezirlere uyulması gerektiği Kur'an-ı Kerim'de temas edilmiş olan bir husustur. Şöyle buyrulur: " sizi yanlışlıkla veya yanılarak ettiğiniz yeminlerden dolayı mesul tutmaz, fakat kalbinizle kazandıklarınızdan, yalan yere ettiğiniz yeminle ve yeminlerinizi yerine getirmemekle kazandığınız günahtan mesul tutar. gafurdur, günahları çok bağışlar, halimdir, hemen ceza vermeyip tevbe etmeniz için size fırsat verir" (Bakara 225).

Bir arzunun hasıl olması durumunda mesela bir ev bir araba alınması durumunda icin kesilen kurbanlar ile adak yapilmak sureti ile icin kesilen ve tasadduk edilen kurbanlardir. Sartli nezir olmadigi müddetce her zaman kesilebilir. Bu kurbanlarda manevi yönü ile cok kazancli sadakalardir. Az sadaka cok belayi defi eder sözü de bu kazanca işareteder. Onun icin vakti yerinde olan mü´minlerin sene icersinde zamana zaman tesekkür kurbanlari kesmesi ve fakirlere ilim irfan vuvalarina vermesi cok akzanclidir.

4-Akîka (Nesike)Kurbanı
.Ümmû Kürs'el-Ka'biyye demiştir ki:
"Rasûlullah (s.a.)'i, (Akîka kurbanı olarak) erkek çocuğu için yaşça birbirine denk olan iki koyun, kız çocuğu için de bir koyun (kesilir) derken işittim."

Ebû Dâvûd der ki: Ben Ahmed (b. Hanbel)'i (metinde geçen) "mükâfieten" (keümesin)i "eşittirler*', yahut da ''birbirlerine yakındırlar" diye tefsir ederken işittim.
Nesâî, akîka 1, 3, 4; Ahmed b. Hanbel, IV, 38.
Sünen-i Ebu Davud Terceme 10/538-539.

Bize Saîd b. Amir, Hişam'dan, (O) Hafsa bint Sîrîn'den, (O da) Selman b. Amir ed-Dabbi'den (naklen) haber verdi ki, Rasulullah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuş: "Çocukla beraber bir "akika" vardır. Bu sebeple onun için kan akıtın, (kurban kesin) ve ondan eziyet verici şeyi giderin."süneni darimi 1973 nolu hadis

Bize Affân haber verip (dedi ki), bize Hemmâm, Katâde'den, (O) el-Hasan'dan, (O) Semûre'den, (O da) Hz. Pey-gamber'den (SallAllahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) rivayet etti ki, O şöyle buyurdu: "Her çocuk "akika"sına karşılık rehindir. (Bu sebeple) onun için (akika kurbanı) kesilir, (saçı) tıraş edilir ve (başına) kan sürülür." Katâder bu kan (sürme işini) tarif edip şöyle derdi: Akika boğa zl anıldığı zaman bir parça yün alınır ve onunla, boğazlanılan hayvanın can damarlarına dönülüp (kana bulaştırılır), sonra (bu kanlanmış yün parçası) bebeğin bıngıldağının üzerine konur. Nihayet (kan başından) ip gibi akınca başı yıkanır, sonra da tıraş edilir. Affan dedi ki; Ebân bize bu Hadisi rivayet etmiş ve; "... kan sürülür" (yerine) "ve adı konulur" demiştir.Abdullah (ed-Dârimî ise); "ben bunu (yani çocuğun başına kan bulaştırmayı) gerekli görmem" dedi. süneni darimi 1975 nolu hadis

Akîka; lügatte yeni doğan çocuğun başındaki 'ana tüyü' demektir. Bir fıkıh terimi olarak bu kelime; yeni doğan bir çocuğun doğumunun yedinci günü kesilen kurban anlamında kullanılır. Kelime, yarmak ve kesmek manalarına gelen " " kökünden türetilmiştir. Dolayısıyla yeni doğan bir çocuğun başındaki ana tüyü doğumunun yedinci günü kesildiği için 'akîka' ismini aldığı gibi, onunla birlikte kesilen kurban da bu ismi almıştır.

Hanefî âlimlerinden İbn Âbidîn bu mevzuda şunları söylemiştir: "Çocuğu dünyaya gelen bir kimsenin, doğumun ilk haftasında, çocuğa isim ve¬rerek başındaki ana tüyünü kesip ağırlığınca gümüş ya da altın dağıtması müstehaptır. cl-Câmi ü'l-nıahbûbî'de açıklandığına göre; çocuğun saçları kesilirken bir de 'akîka' adıyla bir kurban kesmek caizdir. Ebû Cafer et-Tahâvî Şerhü Maâni'l-Âsâr' isimli eserinde bu

kurbanı kesmenin nafile bir ibâdet olduğunu söylemiştir.
Udhıye kurbanında aranan şartların aynen bu kurbanda da bulunması gerekir. Bu kurbanın eti çiğ olarak dağıtılabileceği gibi, pişirilerek ve kemikleri kırılarak veya kırılmadan da dağıtılabilir. Uygun görülen kişilerin davet edi¬lerek onlara yedirilmesi de caizdir. Sünen-i Ebu Davud Terceme 10/539.


BAZI HÜKÜMLER

Bazı Hükümler
1. Kız veya erkek çocuğu dünyaya gelen bir kimse-nın şükür makamında *akıka adıyla bir kurban kes¬mesi meşru kılınmıştır. Haleften ve seleften ilim ehlinin ekserisinin görüşü budur. İmâm Mâlik (r.a.) bu mevzuda şöyle diyor: "Akîka konusunda biz Medîneliler arasında da ittifak vardır. Çocuğuna akîka kurbanı kesecek kimse kız ve erkek için ayrı ayrı birer kurban keser. Akıka vâcib değil, müstehap-tır. İnsanlar ötedenberi

yapagelmişlerdir." [211]
Tâbîn'den Yahya el-Ensârî de "Benim yetiştiğim insanlar yeni doğan kız ve erkek çocukları için akîka kurbanı kesmeyi bırakmazlardı." demiştir.
Bu mevzuda İbn'ül-Mün'îr'de "Akîka kurbanı kesmeyi meşru görenler, Hanefî âlimleriyle İmâm Malik, İmâm Şafiî, İshâk ve Cumhuru ulemâ'-dır. Delilleri ise; mevzuumuzu teşkil eden babın hadisleri ile benzeri hadislerdir. Ancak akîka kurbanının hükmü âlimler arasında ihtilaflıdır. Cumhuru ulema bunun sünnet olduğu görüşündedir" diyor.
. İmâm-ı Mâlik, El-muvatta, akîka, 7.

2. Akîka kurbanı olarak erkek çocuk için iki koyun, kız çocuk için de bir koyun kesilir. Sahabe ve Tabiînden olan âlimlerin ekserisi ile onların dışında kalan ulemanın pek çoğu bu görüştedir.
Ancak Hanefî âlimlçriyle İmâm Malik bu hususta kız ile oğlan arasın¬da bir fark yoktur. Her ikisi için de birer koyun kesilir, demişlerdir. İbn Ömer ile Urve b. ez-Zübeyr de bu görüştedir. Nitekim şu iki hadis-i şerif, bunu açıkça ifâde etmektedir: "Abdullah b. Ömer, aile fertlerinden her isteyene akîka'dan verirdi. O, kız ve erkek hepsi için ayrı ayrı birer koyun keserdi. "Urve b. ez-Zübeyr, âkîka olarak kız ve erkek çocuklar için ayrı ayrı birer koyun keserdi." [213] hadis-i şerifte Rasûl-i Ekrem Efendimizin de Hz. Hasan ve Hüseyin (r.a.) için akîka kurbanı olarak birer koyun kestiği ifade edilmektedir. Erkek çocuk için akîka kurbanı olarak iki koyun kesileceğini ifade eden cumhuru ulemaya göre "Hz. Peygamber'in Hz. Hasan ile Hüseyin için akîka kurbanı olarak birer koyun kestiğini ifade eden 2841 numaralı hadis-i şerif muzdaribdir; çünkü Nesâi'nin rivayetinde Hz. Peygamber'in Hazret-i Hasan ve Hüseyin (r.a.) için ikişer
koç kurban ettiği ifade edilmektedir. Nesai akika4.

Gerçi Nesâî'nin bu rivâyetindeki "iki koç" kelimesinin te'kid için tekrarlanmış olabileceği binaenaleyh, Hazret-i Hasan'la Hüseyin için kesilen akîka kur¬banlarının dört koç değil de iki koçtan ibaret olduğu düşünülebilirse, de bu iki hadisin birini diğerine tercih etmek veya aralarını telif etmek mümkün olmadığından, bu hadisler muzdaribdir ve delil olma niteliğinden uzaktır. Eğer, gerçekten 2841 numaralı hadisin sübûtu kabul edilecek olursa o za¬man, bir koyun kesmekle yetinmenin câizliğine iki koyun kesileceğini ifade eden sahih hadislerin çokluğuna bakarak da iki koyun kesmenin müstehap-lığına hükmetmek gerekir." Alimler, akîka kurbanının hangi hayvanlardan olabileceği konusunda da ihtilâfa düşmüşlerdir, Şafiî âlimlerinden bazıları ile İbn Hazm, mevzumuzü teşkil eden hadis-i şerifin zahirine sarılarak, akîka kurbanının sâdece davar cinsinden olan keçi ve koyundan kesilebileceğini sığır ve deve cinsinden akîka olamayacağını söylemişlerdir. Hanefî âlimlerine göre, kurban bayramında kurban edilmeye elverişli olan her koyun, akîka kurbanı olabilir.
Mâlikîlerle Şâfiîlere ve âlimlerin cumhuruna göre; kurban bayramında kurban edilmeye elverişli olan davar, sığır ve deve cinsinden her hayvan akîka kurbanı olarak kesilebilir. Delilleri ise Hz. Enes'in rivayet ettiği "Kimin bir çocuğu dünyaya gelirse onun için akika kurbanı olarak koyun, sığır ve deve cinsinden bir hayvan kessin. Mecmeû'z-Zevâid, IV, 58.
mealindeki hadis-i şeriftir. Ancak bu hadisin senedinde Mus'ide b. el-Yesa' isminde yalancı bir râvî
bulunduğun¬dan bu hadis delil olamaz. Ahmed b. Hanbel (r.a.)ya göre; akîka kurbanı koyundan kesilebildiği gibi sığır ve deve cinsinden de kesilebilir. Bu hayvan¬ların akîka kurbanı olarak kesilmesinin caiz olabilmesi için ortaklaşa değil sadece bir çocuk için kesilmiş olmaları şarttır Sünen-i Ebu Davud Terceme : 10/539-541.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder