13 Temmuz 2013 Cumartesi

ORUÇ




“Hadîs-i Şerîf:
 Kim oruçlu olduğunu unutarak bir şey yer veya içerse orucunu tamamlasın.”
 (Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)
Hicrî:3 Ramazan 1434   •Fazilet Takvim

ORUÇ


Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:

• “Hadîs-i Kudsî’de Allâhü Teâlâ şöyle buyurur: ‘Âdemoğlunun işlediği her hayır ve ibâdet kendisi içindir, yalnız oruç hariç. Çünkü o, sırf benim içindir ve onun mükâfatını da ancak ben veririm.”

Oruç (dünyada günahlara, âhirette de cehenneme karşı) bir kalkandır. Sizden biri oruçlu olduğu günde fena söz söylemesin, bağırıp çağırmasın. Şayed kendisiyle itişmek ve dalaşmak isteyen olursa “Ben oruçluyum, ben oruçluyum’ desin.

Allâh’a yemin ederim ki oruçlunun ağız kokusu, Allâh katında misk kokusundan daha hoştur.

Oruç sadece yemek, içmek ve orucu bozan şeyleri terk etmekten ibâret değildir. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.);
“Nice oruçlular vardır ki ona orucundan kalan sadece açlığı ve susuzluğudur.” buyurmuşlardır.

Muhakkak her âzânın oruçta bir hissesi vardır. Bütün âzâları, Allâh’ın hoş görmediği amellerden sakındırmak lâzımdır.

Gözün orucu, onu harama bakmaktan korumaktır.

“(Harama) bakmak İblis’in zehirli oklarından bir oktur. Kim gözünü harama bakmaktan meneder, tutarsa Allâh onun kalbine lezzetini hissedeceği îman verir.” buyurulmuştur.
.
 Dilin orucu onu faydasız sözden menetmek, tutmak, sadece faydalı yerde kullanmaktır

Kulağın orucu onu gıybet gibi Allâh’ın haram kıldıklarını dinlemekten tutmaktır. Zira dinleyen, günahda söyleyene ortaktır. Elin orucu haramı tutmamak, ayağın orucu harama gitmemektir. Hâsılı bütün bedeni dînin hoş görmediği şeylerden uzak tutmak lâzımdır.

Oruçtan maksad nefsin şehvetini kırmaktır. Böyle olunca oruçlunun iftarda ve sahurda aşırı yemesi, diğer zamanlarda iki defada yediğini bir defada yemesi doğru olmaz.

Oruçlu gündüz işinin ağırlığına göre işine ve ibâdetine yetecek, kuvvet verecek kadar yemelidir.
Hicrî:3 Ramazan 1434   •Fazilet Takvim


Hadîs-i Şerîf
Sahur yemeği yeyiniz! Çünkü sahurda bereket vardır.”
(Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)
Hicrî:27 Şaban 1434   •Fazilet Takvim

ORUCUN ŞARTLARI


Orucun farz olmasının şartları vardır. Oruç ile mükellef olmak için müslüman, akıllı ve baliğ (ergen) olmak şarttır. Bu vasıflar olmayan bir şahıs için oruç farz değildir. Ancak akıllı ve mümeyyiz (hayrı, şerrî ayırabilen) olan bir Müslüman çocuğun orucu bir nafile olarak sahih olur.

Orucun edası farz olmak için sıhhat ve mukîm olmak şarttır. Hasta veya müsafir-yolcu olanların bu halde oruç tutmaları icap etmez. Bunlar bilâhare kaza ederler.  Tutmaları daha hayırlıdır.

Bir orucun edası sahih olmak için niyet etmek ve hayz ile nifas olmamak şarttır. Binaenaleyh niyet edilmeksizin tutulan bir oruç, muteber değildir.

Hayız veya nifas halinde bulunan bir kadının oruç tutması da sahih olmaz. Ramazan-ı şerîf orucunu bilâhare kaza etmeleri lâzım gelir.
Hicrî:27 Şaban 1434   •Fazilet Takvim


ORUÇ LÜGATÇESİ


Hadîs-i Şerîf:
 “Oruçlu olan bir kimse bir mü’mini gıybet veyahut ona ezâ ve cefâ etmedikçe iftar edinceye kadar ibadettedir.” 
(Hadîs-i Şerîf, el-Câmiu’s-Sağir)
Hicrî:17 Ramazan 1434   •Fazilet Takvim

 Ramazân-ı şerîf orucu, hicretten bir buçuk sene sonra farz kılındı. Kitap, sünnet ve icmâ ile farzdır.

Oruç: Savm ve Sıyâm: Fecr-i sâdıkdan başlayarak güneşin batışına kadar yemekten, içmekten ve cinsî yakınlıktan nefsi tutmaktır. Farz, vâcib, nâfile ve mekrûh kısımları vardır.

Sahur: Seher vaktinde yenen yemektir. “Seher” de ikinci fecir (sabah namazı vaktin)den biraz evvel olan vakittir.

 İmsâk: Orucu bozan şeylerden nefsi hakikaten ve hükmen tutmaktır. İftarın zıddıdır.

İftâr: Güneşin batışından sonra orucu açmaktır. Oruçlu iken orucu bozacak bir şeyin yapılması da bir iftardır.

Fecr-i Kâzib: Birinci fecir. Gökte iki tarafı karanlık uzunlamasına bir hat şeklinde beliren bir beyazlıktan ibaret olup az sonra kaybolur, kendisini karanlık takip eder. Bundan sonra Fecr-i sâdık (sabah namazının vakti) meydana gelir.

Fecr-i Sâdık: İkinci fecir; Sabaha karşı doğu ufkundan yayılmaya başlayan beyaz bir aydınlıktan ibaret olur sabah namazı vaktidir.

Temkîn: Astronomik olarak hesaplanan vakitlerin fıkhî ölçülere uygun hale gelmesidir. Temkin, sadece ihtiyat için yapılmış bir düzeltme değil, fıkhî olarak yapılması zarûrî bir düzeltmedir.

Eyyâm-ı Biyz: Kamerî ayların 13-14-15. günleridir. Bunlarda tutulan oruç müstehabdır. Ayın en parlak günleri olduğundan biyz denmiştir.

 Iyd-ı fıtır (iftar bayramı): Iyd bayram demektir. İmsâke son verildiği için Ramazan bayramının ismidir.

Sadaka-i Fıtır: Ramazân-ı şerîf'in sonunda verilmesi icâb eden belli miktardaki sadakadan ibarettir.

Fidye: Bir fakirin sabahlı ve akşamlı bir günlük yiyeceği demektir ki, bu sadaka-ı fıtır mikdarıdır.
Hicrî:20 Şaban 1434   •Fazilet Takvim



“Hadîs-i Şerîf:
 Kim bir oruçluya iftar ettirirse, -oruçlunun sevabından hiçbir şey eksilmeden- onun sevabı gibi sevab alır.” (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)
Hicrî:23 Şaban 1434   •Fazilet Takvim

ORUÇLUYA MÜSTEHAP OLAN ŞEYLER


Oruç tutacak kimsenin sahur yemeği yemesi müstehaptır. Sahur vakti, gecenin sonudur.

Sahur yemeği oruç için insana kuvvet verir. Sahurun geciktirilmesi müstehap ise de ikinci fecre yani sabah namazının vakti girip girmediğinde şüphe edilecek zamana kadar geciktirilmesi mekruhtur

Oruç hali namazda kalbin huzuruna mâni olmasın diye vakit girince iftarı acele etmek yani akşam namazı kılmadan evvel oruç açmak müstehaptır.
• Akşamleyin iftar esnasında duâ edilmesi sünnettir
.
• Orucu hurma ile açmak sünnettir.

• Oruçlunun yakınlarına, fakirlere fazla ihsan etmesi ve sadaka vermesi müstehaptır.

• Oruçlunun mümkün olduğu kadar gece ve gündüz Kur’ân-ı Kerîm okuması, Allâhü Teâlâ’yı zikretmesi, Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz’e salevât-ı şerîfe okuması ve ilim ile meşgul olması müstehaptır.

Oruçlunun lüzumsuz sözlerden dilini tutması da müstehaptır. Gıybetten, nemimeden (söz taşımaktan) kaçınmak her zaman lazımdır, bu hususlara Ramazan-ı şerîfte daha çok dikkat edilmelidir.

Ramazan-ı şerîfte mümkünse oruç tutmaya mâni olacak derecede vucûda zafiyet veren işlerde bulunmamalıdır. Kat’î bir zaruret bulunmadıkça kendisini pek ağır işler ile yorarak oruç tutamaz bir hâle getirmek uygun değildir.
Hicrî:23 Şaban 1434   •Fazilet Takvim



Ayeti Kerime:  
 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
 Ey imân edenler, sizden evvelki ümmetlere farz kılındığı gibi sizin üzerinize de oruç farz kılındı…”
 (Bakara Sûresi, âyet 183)
Hicrî:24 Şaban 1434   •Fazilet Takvim

RAMAZAN AYI, ORUÇ VE TERAVİHİN FAZİLETİ


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular
:
• Âdemoğlunun yaptığı her amel(in sevabı) on mislinden yedi yüze kadar katlanır. Allâhü Teâlâ şöyle buyuruyor: Ancak oruç hariç. Çünkü oruç benim içindir ve onun mükâfatını ancak ben veririm. Zira oruç tutan benim için şehvetini, yemesini içmesini terk eder.

Oruç cehenneme karşı kalkandır
.
Oruçlu için iki ferah (sevinç) vardır: Biri iftar yaptığı zamanda, diğeri de Rabb’ine kavuştuğu zamandadır
.
Oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir
.”
• “Ramazan ayının ilk gecesi olduğunda şeytanlar ve azgın cinler zincire vurulur, Cehennem kapıları kapanır, hiçbir kapısı açılmaz, cennet kapıları açılır ve hiçbir kapısı kapanmaz. Bir nidacı şöyle söyler:
 ‘Ey hayır işlemek isteyen, gel, ey günah işleyecek olan, günahtan vazgeç.’

(Ramazan ayında) Allâh’ın cehennemden âzât ettiği kulları vardır. Bu, Ramazan’ın her gecesi böyledir.”

• “
Kim faziletine inanarak ve mükâfâtını sadece Allâh’tan ümid ederek terâvih namazını kılarsa geçmiş günahları bağışlanır.

Kim faziletine inanarak ve mükâfâtını sadece Allâh’tan ümid ederek ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.

Kim faziletine inanarak ve mükâfâtını sadece Allâh’tan ümid ederek kadir gecesini ihya ederse geçmiş günahları bağışlanır.”
• “
Kim ki, yalan sözü ve yalanla amel etmeyi bırakmazsa, Allâhü Teâlâ o kimsenin yemeyi, içmeyi bırakmasına bir kıymet vermez..

Ramazan ayın(da günahlar)dan sakınınız. Çünkü diğer zamanlarda olmadığı kadar sevaplar kat kat verilir. Günahlar da böyle kat kattır.
Hicrî:24 Şaban 1434   •Fazilet Takvim


“Hadîs-i Şerîf:
 Size bereket ayı olan Ramazan ayı geldi. Bu ayda Allah sizi kuşatıp rahmetini indirir. Hatâları siler, bu ayda yapılan duâları kabul eder. Allâhü Teâlâ bu ayda sizin hayır hususunda yarışmanıza bakar ve sizinle meleklerine iftihâr eder...”
 (Hadîs-i Şerîf, et-Tergîb ve’t-Terhîb)
Hicrî:5 Ramazan 1434   •Fazilet Takvim

ORUÇ HAKKINDA BAZI MESELELER


Yolculuk veya hastalık özrü ile Ramazan-ı Şerîf orucunu tutmamış olan kimse, bunları kazaya müsait bir vakit bulmadan vefat etse üzerine kaza etmesi ve fidye vermesi lâzım gelmez. Şu kadar var ki fidye verilmesini vasiyet etmişse malının üçte birinden verilmesi icap eder.

Yolculuk veya hastalık sebebiyle Ramazan-ı Şerîf orucunu tutmamış olan kimse, bunu tamamen veya kısmen kaza edebilecek bir müddet bulmuş olduğu halde kaza etmeden vefat edecek olsa -eğer malı var ise- kazası icap eden her gün için bir fidye verilmesini vasiyet etmesi lâzım gelir. Bu fidye, malının üçte birinden fakirlere verilir
.
Fidye, fakir bir kimsenin sabahlı ve akşamlı bir günlük yiyeceğidir ki, bir sadaka-i fıtra (fitreye) denktir.

Ramazan-ı Şerîf orucunu makbul bir özrü olmadığı halde tutmayan kimse üzerine de -malı var ise- ölünce fidye verilmesini vasiyet etmesi icab eder. İsterse kaza edecek vakit bulamamış olsun. Vasiyet bulunmadığı takdirde fidyeyi vârislerinin vermeleri lâzım gelmez. İsterlerse kendi mallarından bir teberru olarak verebilirler. Vârisler veya başkaları ölü namına orucu kaza edemezler. Bu gibi bedenî ibadetlerde vekâlet yoktur. Şu kadar var ki, kendileri için tuttukları oruçların sevabını ölüye bağışlayabilirler.

İmam Şâfiî’ye göre böyle bir kimsenin terikesi (öldükten sonra bıraktığı şeyleri)nin tamamından -vasiyet etmiş olsun olmasın- kazaya kalmış oruçlarının fidyesi verilir. Böyle bir kimse namına velisi oruç tutabilir.

Tutulmayan oruçlardan dolayı fidye verilmesi, Ramazan-ı Şerîf orucuyla bunun kazasına ve nezir oruçlarına mahsustur. Yemin ve katil keffaretleri için lâzım gelen oruçları tutmaktan âciz kalan kimsenin daha hayatta iken fidye vermesi caiz değildir. Fakat bunun için vasiyet etmesi caizdir.

Çocuklar için oruç, namaz gibidir. Binaenaleyh on yaşında bulunan bir çocuğa oruç tutması emrolunur. Maamafih tutmazsa kazası lâzım gelmez. Çocuğun oruca gücü yetmelidir. Oruçtan zarar görecek bir çocuğa “Oruç tut” diye emredilmez.
Hicrî:5 Ramazan 1434   •Fazilet Takvim


“Hadîs-i Kudsî:
 Âdemoğlunun her ameli kendisi içindir; ancak oruç hâriç. Zira o benim içindir ve mükâfâtını ancak ben veririm.”
(Hadîs-i Kudsî, Sahîh-i Buhârî)
Hicrî:6 Ramazan 1434   •Fazilet Takvim

ORUÇLARA AİT NİYETLER


Herhangi bir oruca kalben niyet kâfidir. Oruç için sahura kalkılması da bir niyet demektir
.
Edâ edilen Ramazan-ı Şerif ve muayyen nezir ve nafile oruçlar için niyetin vakti, güneşin batmasından, yani gecenin başlamasından istiva (kaba kuşluk) zamanına kadar devam eder. Bu müddet içinde niyet edilebilir. Fakat güneş batmadan evvel veya tam istiva zamanında ve ondan sonra akşama kadar hiçbir oruca niyet edilemez. Bu hususta mukim ile müsafir(yolcu), sıhhatli ile hasta arasında fark yoktur.
Maamafih istiva zamanına kadar böyle niyet edilebilmesi, ikinci fecirden itibaren yiyip içmek gibi oruca mâni bir şey bulunmadığı takdirdedir. Böyle bir şey bilerek veya hata ile olursa artık niyet caiz olmaz.
Şafiîlere göre ise (Ramazan ayında) farz oruca sabah namazı vaktine kadar niyet etmiş olmalıdır.

Nafile oruç için ise güneş batmadan evvele kadar niyet edilebilir. Yeter ki sabahtan beri orucu bozan bir şey bulunmamış olsun. Çünkü nafile için takdir edilmiş bir zaman yoktur.

Ramazan-ı şerîf, muayyen nezir ve nafile oruc için her hangi bir niyet kâfidir. Meselâ: “Yarınki günün orucunu tutmaya veya, yarın oruç tutmaya, yahut yarınki gün nafile oruç tutmaya” diye niyet yapılabilir. Maamafih bunlar için geceleyin niyet yapılması ve bu oruçların tayin edilmesi, meselâ: “Yarınki Ramazan-ı Şerîf orucunu tutmaya niyet ettim.” denilmesi efdaldir.

Ramazan-ı şerîfin her günü için ayrıca bir niyet lâzımdır. İftar duâsında da niyet bulunmaktadır. İftarda, “Allâhümme leke sumtü ve bike âmentü ve aleyke tevekkeltü ve alâ rızkıke eftartü ve savme ğadin neveytü” duâsını okuyan niyet etmiş olur. Bu duânın tercümesi: “Yâ ilâhi, ancak senin rızan için oruç tuttum, sana iman ettim, ancak sana tevekkül ettim, senin rızanla orucumu açtım, yarının orucuna da niyet ettim.”

Bütün kaza, keffaret ve mutlak nezir oruçları için niyyetin geceleyin veya ikinci fecrin tam ilk cüz'ünde (sabah namazı vaktinin başlangıcında) yapılması şarttır. Ve bunları niyyette tayin etmek (belirtmek) de lâzımdır.
Hicrî:6 Ramazan 1434   •Fazilet Takvim


“Hadîs-i Şerîf:
 Oruç, cehennemden (ve bütün fenâlıklara karşı) bir kalkandır. Sizden biriniz oruçlu olduğu vakit cahillik edip kötü söz söylemesin. Şâyet birisi kendisiyle itişir veya kendisine çirkin kelimeler kullanırsa (ona); ben oruçluyum, desin.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Nesâî)
Hicrî:7 Ramazan 1434   •Fazilet Takvim


ORUÇA DAİR BAZI MÜHİM MESELELER


Vücûdun derisinden içeriye nüfuz eden şeyler orucu bozmaz. Meselâ vücuda sürülen bir yağ veya yıkanılıp içeriye soğukluğu geçen bir su, orucu bozmaz. Yine, göze dökülen bir ilâç -boğazda hissedilse bile- orucu bozmaz. Göze sürülen bir sürmenin izi ve rengi tükürükte görülse de böyledir.

Oruçlunun ağzından başka, vücudunun herhangi bir kısmından içerisinde kaybolacak surette tamamen girdirdiği bir şey veya başkası tarafından girdirilip vücuda faydalı olan herhangi bir şey orucu bozar.

Bir kimsenin herhangi bir uzvuna kendisi tarafından saplanıp vücutta tamâmen kaybolan odun ve demir parçası ve benzeri bir şey orucu bozar. Fakat böyle bir şeyin bir ucu dışarıda kalmış olursa, orucu bozmaz.

Kısmen içeriye sokulmuş olan bir süngü, bir odun parçası gibi.

Yine, içeriye boşluğa veya dimağa kadar uzayan derin bir yaraya konulan yaş bir ilâç, içeriye veya dimağa kadar geçince İmâm-ı A’zam’a göre orucu bozar, kazayı gerektirir.

Bu esas üzerine denilir ki, ramazanda gündüz vakti vücuda yapılan iğne de orucu bozar ve kazayı gerektirir. Çünkü bu, hem oruçlunun rızası ile yapılmakta, hem de vücudun yararına yapılmış bulunmaktadır. İğne ile vücudda bir yol açılıyor ve böylece ilâç tam vücudun içine akıtılmış oluyor. Bundan dolayı hayati bir tehlike veya zaruret bulunmayınca, iğneler iftardan sonra yapılmalıdır. İhtiyata uygun olan budur.

İmâmeyne göre ise, bir şey, tabii yoldan içeriye gitmedikçe oruç bozulmaz. Yani dışarıdaki bir yaraya konulan ilâç, boşluğa kadar gitse de, orucu bozmaz. Vücudun derisini yırtarak içeriye gidip kaybolan bir demir, bir kurşun parçası hakkında da hüküm böyledir. Buna göre iğne ile de orucun bozulmaması gerekir. Evvelce, fetvahane tarafından da bu yolda fetva verilmişti.
Fakat daima ihtiyat yolunun gözetilmesi evlâdır.
Hicrî:18 Ramazan 1434   •Fazilet Takvim


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder