16 Kasım 2013 Cumartesi

BE HARFİNİN ON MÂNÂSI



Bismillâhirrahmânirrahıym
(Rahmân ve Rahıym olan Allâh'ın adı ile...)

    Hanefi mezhebinin müteehhirîn alimlerine[1] göre, besmele müstakil bir âyettir. Sûrelerden bir cüz değildir. Besmele, sûrelerin arasını ayırmak ve teberrüken kendisiyle başlamak için indi. Her hayırlı işe onunla başlanıldığı gibi. Besmele Kur'an-ı kerimin anahtarıdır. Levh-i Mahfuz'da kalemin ilk yazdığı şeydir. Ve Âdem Aleyhisselâm'a ilk inen Besmele-i şerîfedir.
     Besmele-i şerîfenin istiâzeden sonraya te'hir edilmesinin sebep ve hikmeti, kalbi güzel şeylerle süslemeye başlamadan önce, onu kötü şeylerden temizlemek ve mâsivâ'dan yâni, Allah'dan başka şeyden yüz çevirmek, Allah'a dönmek ve ona yönelmektir. (1/6)
     بـِسْـــمِ اللَّهِAllah'ın adı ile..." Kâfirler, kendi ilahlarının adı ile işe başlarlardı. Onlar,  بـِسْـــمِ اللات والعزى  Lat ve Uzza'nın adıyla diyorlardı. Bundan dolayı tevhid ehli, Allah'ı bir bilen mü'minlerin, Cenâb-ı Allah'a mahsus bir isimle besmeleyle başlaması vâcib oldu. Bu da Allah'ın isminin takdimi ve fiilin tehiri iledir. Bundan dolayı, mahfuz olan fiil tehir edildi.  بـِسْـــمِ اللَّهِ Allah'ın adıyla demek, yâni  بـِسْـــمِ اللَّه اقرأ Allah'ın adı ile okuyorum, veya Allah'ın adı ile tilâvet ediyorum, veyahut bunlardan başka yapılan işe uygun bir fiil takdir edilir.

Zaman


     Dediler ki: "Bütün ilimler, ب (harfi)nin içindedir. Yâni "olan benimle benim sebebimle oldu, olanlar benimle, benim sebebimle oluyor. Âlemlerin  varlığı, benim sebebimle oluyor, benden gayrisinin hakîkî mevcûdiyeti yoktur. Ancak  isim ve mecâz ile vardır." Bu da onların (ehli irfanın) مَا نَظَرْتُ شَيئاً اِلاَّ وَرَأَيْتُ الله  "Ben her neye baktıysam ancak Allah’dan başka şey görmedim" sözünde ve sözünün öncesinde mecaz vardır. Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin,
 ُلاَ تَسُبُّ الدَّهْرَ فَإِنَّ الدَّهْرَ هُوَ الله "Zamana sövmeyin, muhakkak zaman o  Allah (ın yarattığı)dır" hadîs-i şerîfleri bu manada mecazîdir (Hadîs-i kudsî’de buyuruldu:)
 قَال اللهُ تَعَالَى يُؤْذِينِي ابْنُ آدَمَ  يَسُبُّ الدَّهْرَ وَأَنَا الدَّهْرُ بـِيَدِي اْلاَمْرُ أُقَلِّبُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ
Allahü Teâlâ buyurdu: Âdem oğlu zamana sövmekle bana eziyet ediyor. Zamanın işi benim yed-i kudretimdedir. Gece ve gündüzü ben döndürürüm.”[2]

 

Be Harfiyle Başlaması


     Eğer dersen ki, "Cenâb-ı Allah'ın kitabının açılışını ب be harfi ile yapmasının sebep ve hikmeti nedir?
 Cenâb-ı Allah onu diğer harfler üzerine tercih etti. Hiç şüphesiz elif harfinin üzerine de tercih etti. اسم  kelimesinde elifi düşürdü ve yerine بسم diyerek   بbe’yi koydu. Bunların sebeb ve hikmetleri nedir? diye sorarsan bunun cevabı:
Besme      lenin ve dolayısıyla Kur'an-ı kerimin ب  ile başlamasının on mânâsı vardır.

Be Harfinin On mânâsı


     Birincisi: (ا) Elifte, yükseklik, kibir ve uzunluk  vardır.  (ب) Be'de düşüklük, tevâzû ve inkisâr vardır. Kimde  Allah rızası için tevâzû olursa Allah onu yükseltir.
     İkincisi: Muhakkak ki,  (ب)  be harfi ilsâk yâni, bağlamak içindir. Diğer harflerin çoğunun aksine, özellikle  ( ا ) elif'in  aksine katı' harflerdendir.
     Üçüncüsü:  (ب) Be ebediyyen meksurdur. Kendisinde her zaman kesre vardır. Sûret ve manâda inkisârlık Cenâb-ı Allah'a yaklaşma şerefini verir. Cenâb-ı Allah, hadîs-i kudsî'de:
اَنَا عِنْدَ الْمُنْكَسِرَةِ قُلُوبُهُمْ لأجْلِي "Ben, kalbi benim rızam için kırık olanların yanındayım," buyurdu.
Dördüncüsü: (ب) Be harfinde zâhirî olarak, düşüklük ve inkisâr (kırıklık) vardır. Lâkin  hakikatte ise, (ب) harfinde, himmetin yüceliği ve derecenin yüksekliği vardır. Bu da sıddîkların sıfatıdır.  (ا) Elif ise onun zıddıdır. (ب) be'nin derecesinin yüksekliğinden kendisine bir nokta verildi. Bu derece yâni nokta  (ا) Elifte yoktur. (ب) Be harfini âli himmet yapan, ona yüce himmet veren  şey ise, kendisine nokta verildiği zaman, halinin sadece bir sevgiliyi kabul eden kişinin hali gibi olması için; sadece bir tanesini kabul etmesidir.
Beşincisi:  (ب) Be harfinde, Hakka yaklaşmayı istemede sıdkıyyet vardır. Çünkü o, yüksek dereceye noktanın sebebiyle sahip olduğunu gördüğünde noktayı ayaklarının altına aldı. Noktayla övünmedi. (ج  ) Cim ve ( ي )Ye harfleri, (ب) be'nin bu derecesini bozamazlar. Çünkü  (ج  ) Cim ve ( ي )Ye harflerinin noktaları harflerin konuluşunda altlarında değil de ortalarındadır. (ج  ) Cim ve ( ي )Ye harfleri, başka bir harfe bitiştikleri zaman, (خ) hı ve (ت ) harflerine benzememeleri için, harekeleri ortalarına konuldu. (ب) Be bunlara benzemez, yalnız olsa da başka bir harfe bitişse de, her zaman noktası altında olur.
Altıncısı: Be'nin aksine, (ا) Elif  illetli harfdir; (ب) Be sahih harftir.
Yedincisi: (ب) Be, manâ bakımından tam metbu bir harftir. Her ne kadar şekil bakımından, harflerin dizilişi cihetinde yeri eliften sonra olup; tâbi gibi görünse bile.  Çünkü, elif (ب) be lafzında vardır. Ve elif (ب) be'ye tâbi oluyor. Elifin telaffuzunda Be yoktur. (ب) elife tâbi olmuyor. Metbu ise manâ bakımından daha kuvvetlidir.
Sekizincisi: (ب) âmil, yâni, başkasında tasarruf eden bir harftir. (Harfi cerdir, başına geldiği ismin son harfinin harekesini esre yapar.) Bu yönü onun kadrü kıymet ve gücünün yüceliğini ortaya koyar. (ب) ibtida için elverişlidir.  (ا) Elif onun hılâfınadır. Çünkü (ا) Elif âmil değildir.
Dokuzuncusu: (ب) Be kendi nefsinde haddi zatında kâmil bir harftir. Çünkü (ب) ilsak, istiâne (yardım dilemek) ve izâfet içindir. Kendisine tâbi olan ismi cer etmekle başkasını kemâle erdirir. (ب) kendisinden sonra gelen ismi meksur yapar ve onu kendi nefsinin sıfatlarıyla muttasıf kılar. (ب) be'nin kıymet ve derecesinin yüksekliği, irşad ve tevhid'de başkasını mükemmel kılmasıdır. Efendimiz Hazreti Ali (r.a.): اَنَا النُّقْطَةُ تَحْتَ الْبَاءِ "Ben (ب) be harfinin altındaki noktayım" sözüyle buna işâret ettikleri gibi. (ب) için irşad mertebesi ve tevhide (Allah'ın varlığı ve birliğine) delâlet vardır.
Onuncusu: (ب) şefevî (dudakların deprenmesiyle çıkan) bir harfdir. (ب) be'nin telaffuz edilmesi için dudaklar açılır. Kendisinden başka şefevî olan harflere açılmadığı şekilde onun için açılır.  Bu, insan zürriyetinin ağzının ilk önce (ب) be harfiyle açıldığındandır. أَلَسْتُ بـِرَبِّكُمْ  Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Ahdinin cevabında biz (ب) harfiyle  بَلَي  "Evet Sen bizim Rabbimizsin" dedik[3]  İşte bundan dolayı (ب) harfi insanlar tarafından ilk konuşulan ve telaffuz edilen harftir. (ب) harfiyle insanın dudağı açıldı. İşte bu manâ ve hikmetlerden dolayı ilâhî hikmet (ب) harfini diğer harfler üzerine tercih etti. Onun değerini yükseltti, burhânını izhâr etti. Onu kitabının anahtarı, kelâmının ve hitabının başlangıcı kıldı. Teâla ve Takaddes Hazretleri... (Necmeddin Kübrevî Hazretleri’nin[4] yazmış olduğu) Te'vilâtı Necmiyyede[5] de böyledir. (1/7)
Cenâb-ı Allah'ın zâtı nazarı itibara alınarak, الله "Allah" ism-i şerîfinin mutlak olarak kullanılması caiz olduğu gibi, selbî sıfatları itibariyle اَلْقُدُّوسُ "El-Kuddûs" tertemiz, subûtî sıfatları  itibâriyle اَلْعَالِمُ El-Âlim "Âlim, her şeyi hakkıyla bilen"; fiileri itibâriyle اَلْخَالِقُ "El-Hâlik" yaratıcı, denilebilir. Vacibu'l-vücûda dalalet eden, الله "Allah" ism-i şerîfi, bâzı âlimlerin görüşlerine göre tevkîfî'dir. Cenâb-ı Allah nasıl bildirdiyse öyle kabul edilir. İbn-i Melek'in[6] Şerh-i Meşârikinde olduğu gibi.


[1] İmam Taftazanî hazretlerinden sonraki âlimlere müteehhirîn (sonra gelenler); öncekilere ise mütekaddimîn (daha önce gelenler) denir.
[2] Sahîh-i Buhârî, Mevsüatü’l-hadisi şerif, no: 6937
[3] El'Araf: 172
[4] Necmeddin-i Kübrâ Hazretleri, asıl adı Ahmed bin Ömerdir. Künyesi Ebü'-l Cennâb'dır. Aslen Kürt’tür. Bu künye kendisine rüyada Peygamber Efendimiz tarafından verilmiştir. Kübreviye Tarikatının kurucusudur. Âlim ve evliyâ bir zattı. Cengiz Han, müslüman ülkelere hücüm ettiği zaman, talabelerine; "Memleketinize gidiniz. Şarktan fitne ateşi geliyor. Her tarafı yakacaktır. İslamiyette bu kadar fitne ve zarar görülmemiştir," talebeleri, "Dua buyursanız da bu belâ müslüman memleketlerinden uzaklaşsa" dediler. "Bu kaza-i mübremdir. Dua bunu gideremez." buyurdu. Talebelerini memleketlerine gönderdi. Kendisi de savaşa girip şehid oldu.
[5] Tevilât-i Necmiyye, Şeyh Necmeddin Kübrâ Hazretlerinin tefsiridir. Şeyh hazretleri, Kur’ân-ı Kerim’in tazammun ettiği sonsuz incelik ve letâiften bir kısmını kendi yüksek ilhamları ile mütenâsib bir tarzda tercüman olup yazmışlardır. Ruhu’l-Beyan tefsirinin başlıca kaynağıdır. Ruhu’l-beyanı  Ruhu’l-beyan haline getiren sebeblerin başlıcası Te’vilati Necmiyyeden alınan tasavvufî manalardır. İnşallah bu tefsiri de tercüme etme şerefine nâil oluruz. Bu tefsir hakkında daha geniş bilgi için bakınız: Büyük Tefsir tarihi ve Tabakatü’l-müfessirin, c. 2, . 497, Ömer Nasuhî Bilmen
[6] İbni Melek:  Hanefî mezhebi fıkıh âlimlerindendir. Asıl adı: Abbüllatif  bin Abdülaziz bin Eminüddin’dir. İbni Melek künyesiyle meşhûr oldu. İzmir yakınlarında bulunan Tire’de doğdu .   Doğum tarihi kesin olarak bilinmiyor.  İyi bir tahsil gördü. Fıkıh’da büyük bir âlim idi.  Aydınoğlu Mehmed beye ders verdi. Aydın oğlu Mehmed bey, hocasının adına. “İbni Melek medresesi”ni. İbni Melek vefatına kadar orada talebe okuttu ve kitablar yazdı  Asırlarca medreselerde ders kitabı olarak okutulan ve hâlâ günümüzde de Usul fıkıh ilminin ders kitabı olan “Menâr” isimli kitabı şerhetti. 801 (M. 1399) yılında Tire’de vefat etti.
Ruhul Beyan c. 1,



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder