9 Şubat 2014 Pazar

KOLAY PARA




KOLAY PARA


Kolay paranın tatlı hülyası, iktisadın en temel gerçeğini bilmeyen insanları tarih boyunca meşgul edegelmiştir. Hatta bazen define girdabına çekip insanların elinde Lvucunda ne varsa silip süpürmüş, bazense olmadık yollara sürükleyip yasal olmayan alanlarda karanlıkta bırakmıştır. Kolay paranın tatlı hülyasına kapılıp girdaba sürüklenen kişilerin anlatıldığı üç misalle başlayalım.
İlki, kendilerine elit suçlu tabirini kullanan, tarihin her devrinde karşımıza çıkan kalpazanlar. “Kalp” (başka bir şekle değiştirme) ve “Zen” (vurma basma).kelimelerinin birleşmesiyle oluşan kalp-zen, zamanla kalpazan şekline dönüşmüş. Sultan ikinci Mahmud döneminde bir kalpazanlık hadisesi:
Eksik ayarlı paralar meselesini duymuşsunuzdur. İkinci Mahmud Han döneminde ziynet olabilecek kadar altın değeri olan bir para bastırılır. Adı övülmüş, methedilmiş manasında “memduhiye” konulur. Darphanede basılıp işleme konulan memduhiye, 22 ayar altın hükmünde olduğu için bazı art niyetli kişiler, hatta ticaret yapılan komşu devlet himayesi altındakiler bile, bu paralar üzerinde yasal olmayan uygulamalar yaparlar. Kırpılan memduhiyelerin ayarı azalır ve devlet zarar eder. Ancak çok geçmeden devlet bütün memduhiyeleri toplatır. Bu parayı piyasadan çeker.
İkinci misal “Pek çok define avcısı insan, o güne kadar bulduklarıyla değil de bulacaklarının ümidiyle yaşadığı için zaten muhtaç durumdadır.” diyerek, defineciliği özetleyen ve yıllarını bu alanda akademik çalışmalara ayıran Muzaffer Önlek’in “Definenin Ayak izleri” kitabından:
“Müze Müdürü anlatıyordu, arkeolojik kazı çalışması için gittikleri bir bölgede başından geçen bir hadiseyi:
“Aha şurada benim dedem tarla sürerken yarı adam boyunda iki küp altın buldu. Babamla birlikte iki küpü kucaklayıp eve götürdüler. Ama daha sonra istanbullular kandırıp elimizden aldılar.” diye bir kara mizah edasıyla anlatılan hikâyeler
“Özgül ağırlığı 19,3 olan g/cm3 altının sikke halinde bile küpün bir tenekesinin ortalama 300 küsur kg geldiğini düşünürsek, yarı adam büyüklüğünde bırakın iki küpü, beş altı teneke alabilecek bir küpün varın siz düşünün ağırlığını.”
Kolay paranın girift yollarına giren üçüncü grup, titan ya da saadet zinciri olarak bilinen hayal tüccarlarının ağına düşen insanlar. Kendisi de böyle bir hadiseyle karşılaşan bir okurumuz bu metni bize bir ay önce ulaştırmıştı:
“Uzun süredir görüşmediğim, halim selim diye tabir edeceğim yaşça benden büyük bir arkadaşım vardı. Geçenlerde aniden arayıp çok önemli bir konuda konuşmak istediğini söyledi. Önce gizemli, sonra ısrarlı davetine dayanamayarak görüşmeyi kabul ettim. Buluşmadan hemen sonra küçük bir sunum yapmak istediğini söyleyerek sunum dosyasını açtı. Belki hayatının dönüm noktasında bulunuyorsun uyarısı ile cep telefonumuzu kapattık. Aylık ne kadar kazanıyorsun, iki mislini kazanmak istemez misin, sorularını sorarak sunuma başladı. Holding yetkililerinin seyahat karelerinden oluşan fotoğraflar, şu kırmızı alanların tamamında varız, tarzında dünyaya yayılmalarla işi bir noktaya getirdi. Aramızda bundan sonra geçen konuşma:
-Sadet zincirine benzemiyor mu biraz?
-Hayır, farkımız biz ürün veriyoruz. -Ama 750 TL karşılığında 50 TL’lik iş veriyorsunuz.
-Ne kadar üye bulabilirsen o kadar çok para kazanabilirsin.
- Bu hayal tüccarlığına kim inanır ki?”
Kolay para arayanların unuttuğu iktisadi gerçek
Bazen iktisatçılar daha iyi anlaşılmak için kurdukları uzun cümlelerin arasına küçük hikâyeler serperler. Meseleyi alaya alan, eleştiren belki de söylenemeyenleri özetleyen aslında bu hikâyelerdir. işte kolay para arayanları tariz ederek özetleyen bir hikâye:
İki iktisatçı, öğle yemeğine giderken yerde yüz tl banknot görürler. Genç iktisatçı almak için yere eğilince yaşlı meslektaşı “Bu, kesinlikle yüz TL’lik bir banknot olamaz.” diyerek onu durdurur. Genç olanı “Neden?” diye sorunca, “Öyle olsaydı birisi çoktan almış olurdu.” cevabını verir.
Yaşlı iktisatçının doğru söylediğini bilemiyoruz. Ancak yaptığı uyarı kolay para avcılarının sıklıkla unutup av oldukları önemli bir gerçeği işaret ediyor. O da “Masa üstünde para durmaz.” kaidesinin gerçekliğini. Yani ortada duran para, nadiren uzun süre sahipsiz kalır.
Geçmişte kalpazanların memduhiyeleri kırparak kolay para bulduklarını zannettikleri bir anda, devlet bu paraları tedavülden kaldırarak, masa üstünde kolay paraları bırakmadı. Aynı şekilde definecilerin her taşın altında küp var zannı ve saadet zinciri üzerinden hayal pazarlayanların durumu, masa üstünde para durmaz, dursa da uzun süre kalmaz kaidesini unutan, tipik kişilerin içinde bulunduğu misallerdi.
Temel iktisat kaidesine karşı “masa üzerinde para bulunabileceğine inanan insanlar”, kendilerinden emin bir şekilde anlattıkları hadisenin üzerine giderler. Önce kendileri inanırlar sonra da etraflarına topladıkları insanları buna inandırırlar.
Masa üstünde para durabileceğine inananların düştüğü 4 tuzak
İnsanoğlu fıtraten nefis sahibi olduğu için eşyayı, serveti ve makamı kendisi için ister. Elde ettiği şeylerin tamamını daha iyisiyle kıyas eder. Dünyanın zengine, güçlüye ve öne çıkan şöhretperestlere göre dizayn edildiği bu çağda, nefsin arzularının seviyesi katlanarak büyümektedir. Onu dizginleyemeyenleri peşinden sürüklemeye devam eden nefis, kolay para konusunda insanlara çok kolay hata yaptırır. işte o hatalardan dört tanesi. ilk başta enderlik hatası.
1- Başka yok mu oltası
Reklam metin yazarları bir şeyi çok iyi keşfetmişler. O da insanların kendilerini kıyasladıklarında girmeyecekleri yol yoktur gerçeği. Bunu da şöyle özetliyorlar “Başka … Almak- Olmak isteyen Yok mu?” oltası. Mesela “Bin kişi bu kitaptan aldı, başka almak isteyen yok mu? Bu mesleğe girenler ayda on bin kazanıyor, başka kazanmak isteyen yok mu? Bu ağa dâhil olanlar yılda bir defa Hindistan’a tatile gidecek kadar çok kazanıyorlar, başka kazanmak isteyen yok mu?”
Bisküvilerin kalitesini değerlendirmek için bilim adamı laboratuar ortamında deneye katılan tüketicileri iki gruba ayırdı. Birinci gruba bütün bir paket bisküviyi verdi. ikinci gruba ise sadece ikişer bisküvi verildi. Sonuç: Sadece iki bisküvi verilen katılımcılar bisküvinin kalitesini birinci gruba göre çok daha yüksek olarak belirlediler. Deney defalarca tekrarlandı sonuç değişmedi.
“O senden önce girdi, şimdi distribütörlük kurdu, ne de çok kazanıyor.” denilir. Masa üstünde kolay paraları götüren enderlerden olabileceği îma edilir. Beş yıl önce dedemle babam bizim bahçede iki küp dolusu altın buldular hikayesi ile aynıdır aslında bu. Ancak “başka almak isteyen yok mu” oltasına insanlar hiç dayanamazlar.
2- Teşvik hatası
Oltanın ucundaki balık ne kadar büyük olursa, etraftan kenara çekmek için o kadar fazla insan bulunabilir. Kolay para arzusuyla yanıp tutuşanların çoğu aslında başka kolay para avcıların avı olduklarını fark edemezler. Çünkü bir kere gözleri dolmuştur ya da nefis fakirliği olan aç gözlülük onları kalplerinden yakalamıştır artık.
Teşvik hatasının sebebi insanların içinde teşvik geçen bir işe çok hızlı tepki vermelerinden kaynaklanır. Eski devirlerden Roma’daki köprü mimarları iyi bir misal olabilir. Roma Devletinde köprü imar eden mühendislere teşvik olarak yüksek ücretler verilirdi. Ülkede yoğun bir yol çalışması yapıldığı için birçok bölgede köprü imarı gerekiyordu. Teşvikten yararlanmak isteyen birçok kalfa ya da usta, imar için başvurular yaptı. Ortadaki para; yani, teşvik yüksek olunca rağbet beklenenden fazla görüldü. Ancak yetkililer teşvik hatasına düşenleri, köprü açılırken köprü kemerinin altında durmak zorunda bırakarak diğerlerinden ayıkladılar.
Kolay para teklifi ile yüksek teşvik bir arada olduğunda, kendinizi en zoruna, köprü kemerleri altında durma zorunluluğuna ikna etmeye çalışın. Çoğunlukla buna ikna olamayacağınız için kolayca vazgeçtiğinizi göreceksiniz.
3- Grup hatası
Her bir grup üyesi normal şartlarda reddedeceği bir teklifi grup baskısı ile kabul edebilir. Bir toplantıda fikrimizi kendimize sakladığımız olmuştur. Çünkü kimse oyunbozan olmak istemez.
Yetmişli yıllarda istanbul’a gelenler tombalacılardan çok muzdariptiler. Bir grup insan tombalacının etrafına toplanmış, heyecanla üst üste büyük ikramiyeyi kazanan kişiyi izlemektedirler. En son gelen kişi dayanamayarak kendisi de oyuna dâhil olur. Ancak az önceki kişiye gülen talih kendisine bir türlü gülmemektedir.
1950 yılında grup hatası bir deneyle ispatlanmıştır aslında. Bu deney topluluk baskısının nasıl hataya götürdüğünü anlatıyor. Bir grup insana farklı boylarda çizgiler gösterilir. Bu sırada denekten gösterilen çizginin referans çizgiden uzun mu, kısa mı yoksa eşit mi olduğunu söylemesi istenir. Denek odada yalnızken gösterilen bütün çizgileri doğru değerlendirir, çünkü gerçekten kolay iştir. Sonra odaya yedi kişi daha alınır, bunların hepsi oyuncudur ancak denek bunu bilmez. Oyuncuların hepsi arka arkaya yanlış cevap verirler, referans çizgi bariz şekilde kısa olmasına rağmen “uzun” derler. Bu deneylerin yüzde 30′ unda denekler yanlışı tekrarlamıştır.
Buna göre baktığınızda ne kadar mantıksız da olsa piyango bileti alanların, saadet zincirinden ümit bekleyenlerin ya da hiç olmayan yerlerde define arayanların durumu anlaşılabilir. Siz de hiç olmayan yerde para var deseniz, daha önce oradan para alanları örnek göstermenize bile gerek yok. Etrafınıza yedi kişi bulduğunuzda toplumun yüzde 30′u bu hataya düşmek için zaten hazırdır.
4- Yüksek maaş oltası
Kolay paranın tatlı hülyasını en fazla da yeni mezunlar kurar. Aynı sınıftan mezun arkadaşlar ilk yıllarda emsallerinin kendilerinden yüksek ücretle işe başlamalarını bir türlü anlayamazlar.
iş gücü piyasasında her ne kadar bizzat insanlar alınıp satılmasa da sundukları hizmetler alınıp satılır. Bu piyasada arz talep, ürünlerde olduğu gibi değişkendir. Bilgisayar programcılarının sayısı arttığı yıllarda ücretleri düşer, azaldığında ise aranan kişi olduklarından ücretleri artar. Bu anlaşılır bir misal iken, aynı ölçüde beceriye ve kariyere sahip kişilerin farklı ücretle iş yapmaları ilk bakışta anlaşılmayabilir. işin riski, iş gücünden iş dışı talep ettiği varsa kimlik, gelecek yıllarda çalışanın koşulları, işin kişide bıraktığı huzur gibi birçok sebebi olabilir.
Mesela bir restoranda çalışan garsonlar aşçı yardımcılarından daha fazla para kazanmaktadırlar. iyi bir aşçı yardımcısı olmak için gereken deneyim ve eğitim iyi bir garson olmak için gereken özelliklerden fazla olmasına rağmen, neden garsonlara daha fazla para ödeniyor?
Bir iş için verilen ücret, işin gerektirdiği becerilerin dışında pek çok sebebe bağlı olabilir. Sonraki yıllarda cazip olan işlerde çalışanlar, bazı yılları basamak olarak değerlendirerek, görece az paraları kabul edebilirler. Çok becerikli kişiler, daha az ücretle aşçı yardımcısı olarak çalışmaya razı olurlar, çünkü bu iş, daha saygın ve huzurlu bir iş olan baş aşçı olabilme yolunda, onlara gereken eğitimi ve tecrübeyi kazandırır.
Bunun aksine bir garsonun durumu sınırlıdır. Çoğu garson saygınlık ve huzur konusunda hep başladıkları yerde olacaklardır. Gelecekteki başarısı, konumu ve huzuru için, daha net ifade etmek gerekirse, geleceğine yatırım yapan kişiler, gençliklerinde daha az ücrete seve seve rıza gösterirler.
Mutluluğun parayla ilişkisi
Farz edelim telefonunuz çaldı ve hiç tanımadığınız bir akrabanızdan size yüklü bir miras kaldığını öğrendiniz. Kendinizi nasıl hissedersiniz ve bu his ne kadar sürer.
Bir de bunun tersini düşünelim. Telefonunuz çaldı ve sermayenizin tamamını bağladığınız geminizin battığı bildirildi. Kendinizi nasıl hissedersiniz ve yine bu ne kadar sürer?
Mutluluğun parayla ilişkisini anlamamız açısından aşağıda güzel bir misal. Lotoda para kazananları psikolog Dan Gilbert inceledi ve mutluluk etkisinin yaklaşık üç ay sonra bittiğini tespit etti. Mirastan size gelen paradan üç ay sonra, öncesinde ne kadar mutlu ya da mutsuzsanız o kadar mutlu ya da mutsuz olacaksınız.
Diğer misaller de aslında bundan farklı değil. Aynı sınıftan mezun olduktan sonra yüksek ücretle bir işe girenler, görece daha az ücret alan kişinin durumu da bunun gibidir. Kariyerinde yüksek basamakları tırmananlar ortalama üç ay sonra eski hissiyatlarına dönüyorlar. Hatta bazen çıktıkları seviyede kendilerini kıyas ettikleri kişiler arasında acı çekmeye bile başlayabiliyorlar.
Menfi durumlarla imtihana maruz kalanlar için durum nasıl? Mesela felç geçirdiğinizde ya da bir yakınınızı kaybettiğinizde kendinizi nasıl hissedersiniz ve bu ne kadar sürer? Burada da müstakbel hislerin uzunluğunu ve yoğunluğunu gözümüzde sürekli fazla büyütürüz. Eşlerden biri
vefat ettiğinde sanki dünya geride kalan eşin başına yıkılmıştır. O böyle hisseder. Ancak ortalama üç ay sonra her şey eskisine döner. Çünkü Hazreti Allah unutma nimetini bahşetmiştir.
Kolay para avcılarına cevaplar
Kalpazanlıkla kazanılan paralar, bulunan define, yeni bir kariyer, yeni bir araba, bizi tam olarak ne kadar mutlu eder? Ve bunun ne kadar süreceğini bilsek mutluluğun parayla ya da kariyerle olan ilişkisini anlamamızı kolaylaştırmaz mıydı? O zaman daha net kararlar verir ve başkalarının bizi masa üstünde para var diyerek kandırmalarının önüne geçebilirdik. Evet, iyi olurdu, üstelik kısmen mümkün de. işte size sayıca az olsa da kesin ipuçları:
-    Her hal ve şartta zengin Hazreti Allah, fakir ise insanlardır. O yüzden “Kanaat tükenmeyen bir hazinedir.”
-    Kolay para diye bir şey yoktur. Çünkü yoktan var etme Hazreti Allah’a ait olup bu araçsızdır. Kul ise kesbi olarak istediklerine ulaşır bu da araç ve aletle çalışarak meydana gelir. Allah fiili yarattığı gibi iktisab (çalışma) ve duayı da yaratmıştır. Malik bin Enes Hazretleri’nden rivayet olunan bir Hadis-i Şerifte Peygamberimiz’in(s.a.v) bu meselede ilk ve son söz olabilecek duası şöyle: “Ey sabahları yaratan, geceyi uyumak için tahsis eden, güneşi ve ayı belli bir hesaba göre idare eden Allah’ım. Borcumu ödeme imkânı ver. Beni fakirliğe dûçar kılma. Gücümü ve kuvvetimi senin yolunda gitmekten hissedar eyle.”
İnsan ve Hayat Dergisi


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder