9 Şubat 2014 Pazar



KÖŞEYİ DÖNMEK YA DA DUVARA TOSLAMAK


Bir tırmanış yapmanız gerektiğini düşünün. Hedefiniz 100 metre yükseğe çıkmak. 100 metre yukarı çıkmanın en kısa yolu nedir? 100 metre yüksekliğindeki, dimdik bir duvara tırmanmaktır. Yerle doksan derece açı yapan bir duvara tırmanmak kolay mıdır peki? Kısa yoldan köşeyi dönmek isteyenlerin karşısında, kısacık(?) bir yol ve tam doksan derecelik bir köşe vardır aslında. Bu köşeden dönüş sağa sola değil, yukarı doğrudur. Köşeyi dön dönebilirsen.
Geri kalmış ülkelerde tarım, gelişmekte olan ülkelerde sanayi, gelişmiş ülkelerde ise bilgi sayesinde güç sahibi olmuş insanlar görmeye alışmıştık. Artı bilgi herkese açık ve yalnızca bilmek insanı çok da ayrıcalıklı kılmıyor. Şimdi bilgi çağını geride bırakıyoruz. Çağımız “fikir çağı”. Tefekkür sâhibi gençlerin önü açık. Imâl-i fikirden güzel üretim mi olur?
Fikir üretebilmek için hâlâ bilgi sâhibi olmak zarureti var. Doğru bilginin yerini, ona çabucak ulaşmanın yolunu ve onun nasıl kullanılacağını bilmekse çok okumaktan geçiyor.
Gelin görün ki gençlerin tez canlılığını kullanıp enerjisini tüketen ezberler dolanıyor ortada. Bunlar, herkes öyle söylüyor diye herkesin öyle söylediği sözler: “Oku oku, nereye kadar?… Hayal et, gerçek olsun!… Bak, bu işte çok para var!… “
Mal sahibi olmanın ilim sahibi olmaktan üstün görüldüğü bir dünyada, gençlerin bundan etkilenmemesi mümkün mü? “Tahsîl-i ilmin üstüne tercih eder mi nâs / Tahsîl-i mal, vasıta-i rif at olmasa” diyor Nâbî.
Bir düşünün, gençlerin herkesten şu sözü işittiklerini: “Bu işte çok sevap var!” Sonra gençler, hayal değil de hakikat kurmayı, en faydalı fikrin heyecan duyularak yapılan işler esnasında akla geldiğini öğrense nasıl olurdu? Bilselerdi sevdiği işi yapanın, hobileriyle meşgulmüşçesine mutlu olduğunu. Üstüne para da kazandığını, önceliği para olmasa bile…
Fikri olan savunur. Proje geliştiren, hayal değil hakikat kuran kimsedir. Kollarını sıvar, işine dört elle sarılır. Göz nuru, alın teri döker, kan ter içinde kalır. Gecesini gündüzüne katar, dişini tırnağına takar, nefes almadan, durup dinlenmeden, canla başla çalışır, çalışır, çalışır.
Köşeyi dönmek
Çok varlıklı birinin nasıl zengin olduğuyla ilgili bir hikâye anlatılır. Bu adam, delikanlıyken her şeye sıfırdan başlamıştır. Öyle ki kenarda tek kuruşu yoktur. Fakat umut, azim, heyecan ve bir fikir sahibidir. Bir lira borç bulan bu genç adam, onunla bir elma alır. Aldığı iri, kırmızı elmayı siler, parlatır ve götürüp pazarda iki liraya satar. Sonra iki liraya iki elma alıp bunları da ikişer liradan satar. Kazandığı paradan ödeme yaparak bir liralık borcundan da kurtulur. Artık üç lirası vardır. Üç lirayla üç elma almak üzere evden çıkarken kapıda postacıya rastlar. Postacı ona bir zarf getirmiştir. Zarfın içinden çıkan evraktan anladığı kadarıyla, varlığından haberdar olmadığı çok zengin amcasının tek vârisi kendisidir. Artık büyük bir zengindir.
Zaman harcamadan, çaba göstermeden ve risk almadan başarıya ulaşmak isteyenler bu adam kadar kısmetli olabilirler mi?
“Yazın başı pişenin kışın aşı pişer.” diyenler nakitle vaktin irtibatını ne güzel anlatmışlar. “Yaz” ve “başı pişmek”…Zaman ve emek. Hedef büyük işler yapmak, büyük paralar kazanmaksa, yetenekli olmayı ve risk almayı da bunlara eklemeliyiz: Beceri, emek, zaman, risk.
Yapmak istediği işe uygun donanımı olmayan, sıkıntıları göze alamayan, çalışmaya zaman ayırmak
istemeyen, riske girmekten imtina eden kimseler kısa yoldan köşeyi dönmeyi hayal ederler. Köşeyi dönünce neyle karşılaşılacaktır? “Kısa” zannedilen “yol”, ne kadar kısadır?
Uzun yoldan, fakat kısa zamanda ne mümkün!
En kısa yol, daha doğrusu en kısa zannedilen yol, yol değildir aslında. Düz bir duvardır, soğuk ve sert bir duvar.
Öyleyse eğimi artıracaksınız. Eğim arttıkça mesafe uzayacaktır. Mesafe uzadıkça da işiniz kolaylaşacaktır. Çünkü tırmanışın yerini yürüyüş alacaktır. Kısa yoldan hedefe ulaşmak isteyenler, düz duvara toslarken, niceleri oradan patır patır dökülürken siz seyahatinize devam edeceksiniz. Yolunuz yüz değil, bin metre olacak belki. Olsun, yürümekle tırmanmak bir mi? Eğim azaldığına göre belki koşmaya başlayacaksınız. Böylece hedefe uzun yoldan, fakat kısa zamanda ulaşacaksınız. Hâlâ gençken.
Belki de gökten üç elma düşecek.
İnsan ve Hayat Dergisi



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder