10 Kasım 2016 Perşembe

HEPİNİZ ALLAH’A TEVBE EDİNİZ EY MÜ’MİNLER…”




قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اَلتَّوْبَةُ مِنَ الذَّنْبِ أَنْ يَتُوبَ مِنْهُ ثُمَّ لَا يَعُودَ فِيهِ. (حم)
بيغمبر أفندمز صلى الله عليه وسلم بيوردلر ."      كوناحلردان توبه، اوندان بشمان اولمق و بر دها او كوناحه دونمه مكدر ."
Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Günahlardan tevbe, ondan pişman olmak ve bir daha o günaha dönmemektir.” 
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)
Hicrî:   10  Safer   1438  Fazilet Takvimi 

“… HEPİNİZ ALLAH’A TEVBE EDİNİZ EY MÜ’MİNLER…”


Müceddid-i Elf-i Sânî İmâm-ı Rabbânî (ks.) buyurdular:
“Kıymetli ömrümüzü günahlar, zelleler, kusurlar ve hatalara harcadığımız için tevbe, inâbe, verâ ve takvâdan bahsetmeyi güzel ve uygun buluyorum.
Allâhü Teâlâ buyuruyor ki:
وَتُوبُوا اِلَى اللّٰهِ جَميعًا اَيُّهَ الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ  
“...Hepiniz Allâh’a tevbe ediniz, ey müminler! Tâ ki kurtuluşa eresiniz.”
(Nur s., âyet 31)   

يَا اَيُّهَا الَّذينَ اٰمَنُوا تُوبُوا اِلَى اللّٰهِ تَوْبَةً نَصُوحًا عَسٰى رَبُّكُمْ اَنْ يُكَفِّرَ عَنْكُمْ سَيِّپَاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرى مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ
 “Ey Mü’minler! Allâh’a nasûh (bir daha o günahı işlememek üzere gayet ciddi) bir tevbe ile tevbe edin. Ta ki Rabbiniz günahlarınızı örter de sizleri altından ırmaklar akan cennetlere koyar…” (Tahrim s., âyet 8) “Günahın açığını da bırakın, gizlisini de…”
(En’âm s., âyet 120)
Bu âyetlerden anlaşılıyor ki her Müslümanın günahlarından tevbe etmesi farz-ı ayındır. Hiçbir insanın buna ihtiyâcı olmadığı düşünülemez. Nasıl olabilir ki? Peygamberler -aleyhimüssalâtü vesselâm- bile tevbeden müstağnî değillerdi. Peygamberlerin sonuncusu ve efendisi olan Resûlullâh -aleyhi ve aleyhim salevâtullâhi ve tahiyyâtühû- buyurmuştur ki: “…bir gün ve gecede Allâh’a yetmiş defa istiğfar ederim.”

فَإِنْ كَانَتِ الْمَعَاصِي تَتَعَلَّقُ بِحَقِّ اللَّهِ تَعَالَى وَلاَ تَتَعَلَّقُ بِحُقُوقِ الْعِبَادِ مِنَ الْمَظَالِمِ كَالزِّنَا وَشُرْبِ الْخَمْرِ وَسَمَاعِ الْمَلاَهِي وَالنَّظَرِ إِلَى غَيْرِ مَحْرَمٍ وَمَسِّ الْمُصْحَفِ بِغَيْرِ وُضُوءٍ وَاعْتِقَادِ بِدَعَةٍ فَالتَّوْبَةُ عَنْهَا بِالنَّدَمِ وَاْلإِسْتِغْفَارِ وَالتَّحَسُّرِ وَاْلإِعْتِذَارِ إِلَى اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ وَلَوْ تُرِكَ فَرْضٌ مِنَ الْفَرَائِضِ لاَ بُدَّ فِي التَّوْبَةِ مِنْ أَدَائِهِ  
İşlenen günahlar, kul haklarından olmayıp zinâ etmek, içki içmek, çalgı dinlemek, nâmahreme bakmak, abdestsiz mushafa dokunmak ve îtikadda (ehl-i sünnetten ayrılıp) bid’atlere düşmek gibi Allâh’ın hakları ile alâkalı olursa bunların tevbesi, pişmanlık duymak, istiğfâr etmek, mahzun olmak ve Allâhü Teâlâ’ya özür beyan etmektir. Terk edilmiş bir farzın tevbesi için o farzın kazâ edilmesi lazımdır.
وَإِنْ كَانَتِ الْمَعَاصِي تَتَعَلَّقُ بِمَظَالِمِ الْعِبَادِ فَتَوْبَتُهَا بِرَدِّ الْمَظَالِمِ إِلَيْهِمْ وَاْلإِسْتِحْلاَلِ مِنْهُمْ وَاْلإِحْسَانِ إِلَيْهِمْ وَالدُّعَاءِ لَهُمْ وَإِنْ كَانَ صَاحِبُ الْمَالِ وَالْعَرَضِ مَيِّتًا فَاْلإِسْتِغْفَارُ وَاْلإِحْسَانُ وَرَدُّ الْمَالِ إِلَى أَوْلاَدِهِ وَوَرَثَتِهِ وَإِنْ لَمْ يُعْلَمْ لَهُ وَارِثٌ يَتَصَدَّقُ بِقَدْرِ الْمَالِ وَالْجِنَايَةِ عَلَى الْفُقَرَاءِ وَالْمَسَاكِينِ بِنِيَّةِ صَاحِبِ الْمَالِ
İnsanlara zulüm ve kötülük yapılarak kul haklarından olan günahların tevbesi, haksız olarak alınmış malların iâdesi, hak sahiplerinden helallik alınması, onlara iyilikte bulunmak ve onlara duâ etmektir. Şayet mal ve ırz sâhibi kimse ölmüş ise onun için istiğfar edip, iyilikte bulunmak ve malı hak sahibinin çocuklarına ve vârislerine iâde etmek lâzımdır. Şâyet vârisleri bilinmiyorsa haksız olarak alınan malın veya işlenen suçun miktarı kadar, hak sâhibi veya haksız yere eziyet görmüş kimse adına fakir ve miskinlere sadaka verir.
(Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî, 2/ m. 66)
Hicrî:   10  Safer   1438  Fazilet Takvimi 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder